Sayfalar

27 Aralık 2010 Pazartesi

Şehir Planlama Eğitiminde Koruma Kaygısı ve Bilinci



ŞEHİR PLANLAMA EĞİTİMİNDE KORUMA KAYGISI VE BİLİNCİ

Dr. Mehmet TUNÇER

Bu bildiri, 3-5 Ekim 1996 tarihinde, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Safranbolu Meslek Yüksek Okulu Restorasyon Bölümü’nün düzenlediği “BİRİNCİ ULUSAL RESTORASYON EĞİTİMİ SEMPOZYUMU” nda sunulmuş ve yayınlanmıştır. (Ed. Doç. Dr. Aysun Özköse, Yayın tar. 1999)




GİRİŞ
Bu bildiride, korunması gerekli kültür varlığı özelliği taşıyan tarihsel/kültürel tek yapı ve konut çevrelerinin korunmasında ya da korunmamasında büyük önem taşıyan “Şehir Planları”nı hazırlayan meslek üyelerine koruma bilinci ve kaygısı verilmesinin önemi üzerinde durulacaktır.

Türkiye’de 1975 AVRUPA MİMARİ MİRAS YILINDAN bu yana geçmişin kültür değerlerinin korunması yönünde artan bir bilinçlenme vardır. Dünyada en zengin kültürel mirasa sahip ülkelerden biri olan ülkemizin, bu mirası korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak açısından, kendimize olduğu kadar tüm insanlığa karşı sorumlulukları bulunmaktadır.

Böyle bir sorumluluğun bulunması, bugüne kadar yerleşmiş olan plan-proje yapım yöntemlerine, yeni koruma duyarlı yaklaşımları ve bu yeni yaklaşımları geliştirecek uzmanları gerektirmekte, “Kent Korumacılığı” özel bir ilgi alanı olarak ortaya çıkmaktadır. (ODTÜ, Ankara,1980)

Bir toplum içindeki iş bölümünün zenginleşmesi ve çeşitlenmesi, o toplumun gelişmesine paralel olarak ortaya çıkar. Eğitim kurumları bu gelişmeleri izleyerek programlarını çağdaş ilerlemelere ve toplumun taleplerine göre uyarlamalı ve yeni eğitim örgütlenmelerini gerçekleştirmelidir. Bu özellikle yüksek eğitim kurumlarından beklenen en önemli işlevdir.

I. TARİHİ ÇEVRE KORUMA PLANLAMA PRATİĞİ

Ülkemizde şehir planları, planlama konusunda yasal yeterliliğe(Şehircilik Karnesi) sahip şehir plancıları, bazen mimar ya da harita mühendisleri tarafından hazırlanmaktadır.

Bu planlar,1970’li yılların başına kadar genellikle tarihsel şehir dokuları dikkate alınmadan hazırlanmaktaydı. Planlarda bazı anıtsal, (nadiren bazen de sivil) yapılar korunmuş, genellikle “imar” adı altında tarihsel kent dokularının yıkımını öngören uygulamalar yapılmıştır.

Hatta bugün bile birçok yerel yönetici tarafından imar konusu tarihsel dokuları yıkıp yok ederek, yeni bulvarlar açmak ve çok katlı (modern?) yapılaşmalara olanak tanıması olarak algılanmaktadır.

Kentlerimizin Moğol istilasından bu yana görülmemiş bir şekilde tahribine yol açan bu imar düzeni ve imar planları, paha biçilemez değerdeki tarihsel ve kültürel çevrelerin bilgisiz ve bilinçsiz politikacılar ve kent yöneticileri tarafından ‘yeterli’ ehliyete sahip plancılara, mimarlara ya da teknisyenlere çizdirilen “İmar Planlamaları”nın bir sonucudur. Birçok imar planı bu açıdan birer “yıkım planı” olarak kentsel dokuların tahribine yol açmıştır. Hatta rant artışı nedeniyle bazı kent dokuları tekrar tekrar yıkılarak yeniden yapılmıştır. Bu da büyük ölçüde ulusal servet kaybı demektir.

Yenilenen kesimlerde yenilenmenin parçacı oluşu ve zamana yayılması yapı ve üst yapıda yetersizliklere mal olmuş, sürekli kazılan döşenen ve asfaltlanan yarı oluşmuş/oluşmakta olan bir çevrede yaşamanın maddi ve manevi kayıpları ile karşı karşıya kalınmıştır.

1950’li yıllardan başlayarak artan nüfus ve göç olgusu ile hızlanan kentleşmenin bir sonucu olarak, kıt kent topraklarının artan oranda spekülasyon amaçlı olarak yağmalanması nedeniyle tarihsel kent merkezlerinin ve korunması gerekli geleneksel kent dokuları üzerinde büyük baskılar oluştuğu da bilinen bir gerçektir.

Hazırlanan Nazım İmar Planları’nın (1/500) ve Uygulama İmar Planlarının (1/1000) bu baskıları minimize edecek şekilde plan, proje, organizasyonel ve parasal önlemlerini alması ve en azından “koruma amaçlı” olması gerekmekteydi.

Planlama yeterliliğine sahip tüm planlamacıların tarihsel ve doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda bilinçsiz ve/veya bilgisiz olduğu söylenemez. Ancak bunun yeterli düzeyde bulunmadığını ya da yetersiz olduğunu söylemek olasıdır. Ayrıca günümüz ekonomik koşullarında plancının korumaya karşı “ etik” sorunu giderek belirgin hale gelmektedir.

Türkiye’de hemen tüm yerleşmelerin korunması gerekli kesimleri bulunmaktadır ve bu nedenle bu konuda çalışma yapacak uzmanların sayısı arttırılmalıdır.

Bir şehrin, ekonomik yapısının, teknolojik düzeyinin, sosyal ve kültürel yaşantısının göstergesi olan en önemli kesimi “Ticaret Merkezi”dir.

Merkezde oluşan mekân özelliklerinin çoğu, kenti kent yapan ve ait olduğu kentin karakteristik özelliklerini yansıtan, kentin “Kimliği”ni veren ve kenti tanımlayan yapıların ve bunlara bağlı işlevlerin toplandığı mekânlardır. Geleneksel kent merkezleri ise, yüzlerce, bazen binlerce yıllık bir birikim sonucu çok değişik kültürlerin ve mimari/çevresel oluşumların bir sonucudur ve kentlerin genellikle en ilgi çekici ve korunmaya değer kesimlerini oluştururlar.

Osmanlı-Türk kentlerinde köklü bir ticaret organizasyonu ve ticari yapı geleneği bulunmaktadır. Günümüzde, İstanbul, İzmir, Şanlıurfa, Bursa, Konya vb. pek çok kentin tarihi ticaret merkezleri, bu geleneğin fiziki olarak günümüze kadar ulaşmış kanıtlarıdır. Bu ticari merkezlerin günümüzde yeniden düzenlenmesi, eski yapılara uyumlu yeni kullanımların verilmesi gerekmektedir.

Mimari, yerel, tarihsel estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları nedeniyle teker teker taşıdıkları değerden daha fazla değer taşıyan, kültürel ve doğal çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim dokuları, duvarlar) birlikte bulundukları alanların tümü ise “Kentsel Sit Alanları”nı oluştururlar.

Günümüzde Kültür Bakanlığı, Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, yerleşim alanlarında korunması gerekli yöreleri (doğal, kentsel, arkeolojik ve tarihsel sit alanları) ve taşınmaz kültür varlıklarını saptamaktadır.

2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası uyarınca uyarınca bu saptama sonrasında (2 yıl içinde!) Belediyeler tarafından bu alanların “Koruma Amaçlı İmar Planları”nın yapılması gerekmektedir. Belediyeler bu planların yapımı esnasında gerektiği takdirde Kültür Bakanlığı’nın desteğini alabilmektedirler.

Koruma Amaçlı Planların amacı; kentlerin en önemli tarihsel ve kültürel kesimlerinin sağlıklı bir şekilde korunması, kent bütünü ile ulaşım, kullanım ve sosyo-ekonomik sağlıklı ilişkilerden kurulması, günün gereklerine göre sağlıklılaştırılmasını, yenilenecek kesimlerinin ise, tarihi doku ile uyumlu bir şekilde yenilenmesini sağlamaktır.

Koruma Amaçlı Planlama çalışmaları disiplinler arası bir ekibin birlikte çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Planlanan alanın özelliğine göre; kent korumada uzman şehir plancısı yanı sıra, restorasyon uzmanı mimar, arkeolog, sanat tarihçi, sosyal bilimci, etnolog, peyzaj mimarı, harita mühendisi, alt yapı mühendisleri vb. uzmanlık dallarının işbirliği ve eşgüdüm içerisinde çalışmasını gerektirmektedir.

Ancak, bu çalışmaların esas amacı koruma amaçlı olsa da bir plan yapılması söz konusu olduğundan ekip başının “Korumada Uzman Şehir Plancısı” olması önem taşımaktadır.

Disiplinler arası bir çalışmanın yönetiminde görev alacak plancının sorumluluğu, her bir sektör uzmanı ile işbirliği yapmak ve en az onlar kadar sektör konularına (restorasyon, arkeoloji, sanat tarihi, peyzaj, vb.) hakim olmaktır.

Bu sentez için özel bir bilgi ve beceri gerekmekte, ancak özel bir eğitim ile sağlanabilmektedir. Çevre ölçeğinde koruma planlaması çalışmalarında ekip sorumluluğunu üstlenecek”Şehir Plancılarında” tarihi çevrenin özellikleri, mimarlık, restorasyon, sanat tarihi ve arkeoloji konusunda olduğu kadar, doğal çevre koruması, ekolojik denge vb. konularda bilgi birikiminin bulunması gereklidir.

(………)



*******************

"Gâvurun Taşı" Değil , Anadolu Mirası!

Arkeolojik Mirasın Korunmasında Bir Zihniyet Değişimi Gerekli! 
Ekte  Basın'dan aktarılan iki  haber özeti yer alıyor.

Bunlar "Arkeolojik Tahribat" veya "Kültürel Mirasın Korunması" gibi ana başlıklar tartışılırken, konuya yaklaşım tarzlarının  ne kadar önem taşıdığını gösteriyorlar.
  
*****************

Basından:


Ali Mavi



Mavi açıklamasında,  “Bu bölgede neredeyse adım başı bir tarihi kent var. Ama bunların çoğu keşfedilmemiş. Literatüre girmemiş. Yöre köylüleri, avcılar ya da Mersinli amatör arkeoloji tutkunları tarafından tesadüfen keşfedilmiş onlarca tarihi kent var. 1989 yılından beri Mersin yöresindeki tarihi kent kalıntılarını geziyoruz, hâlâ bitiremedik ve hâlâ yeni bilgiler geliyor. Ama bu kent kalıntılarıyla ilgili ne bir sarı tabela var, ne bilimsel çalışma yapılmış, ne yazıtları okunmuş. Bu kent kalıntıları kendi kaderine terk edilmiş ve defineciler, yöre köylüler ya da bitki örtüsü tarafından tahrip ediliyor. İnsanlar, köylerindeki antik kent kalıntısından ‘gavurun taşı’ diye söz ediyorlar. Onlara, bu kalıntıların ‘gavurun taşı’ değil, Anadolu’nun, bizim zenginliğimiz olduğunu anlatacağız.” dedi.

Gavurun Taşı Değil, Anadolu Mirası

***

 Basın:
 
HEYKELTIRAŞLAR BULUŞMASI SONA ERDİ

Erdemli Belediyesi ve TÜRKSOY işbirliği içerisinde gerçekleştirilen Türk Cumhuriyetleri heykeltıraşlar buluşması sona erdi. Heykellerin tamamlanmasıyla birlikte onurluk töreni düzenlendi. Törene Erdemli Kaymakamı İbrahim Özefe, Erdemli Belediye Başkan Vekili Mehmet Ali Doğruöz, Kırgızistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Kültür Ataşesi Alima Okeeva, TÜRKSOY Azerbaycan daimi temsilcisi Elçin Gafarlı, Türkmenistan Büyükelçisi Ataşesi Shadurdy Meredov’ın katıldı. Çalışmalarını bitiren sanatçılara onurluk verildi.

Erdemli’de bulunmaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getiren heykeltıraşlar, bu tür etkinliklerin her zaman yapılması gerektiğini vurguladılar. Öte yandan Büyükelçilik Ataşeleri ile yapılan görüşmelerde bu tür etkinliklerin artarak devam etmesi gerektiği görüşü hâkim oldu. Özellikle de Türk Kültürünü yansıtan eserlerin kazandırılması gerektiği vurgulanırken, Roma ve Bizans etkisinden kurtulunması gerektiğinin de altı çizildi.



**

silifkekale
Tay Project-13/7/2001 tarihinde çekilmiş bir fotoğraf...






























 Silifke Kalesi'nden  >>>>>  “Silifke Kafesi”ne....

Kalkolitik Çağ’dan Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanan bir kültürü barındıran yerleşme ve kale. Silifke Belediyesi, kalenin neredeyse tüm doğu kesimini kaplayan bir kafe/restoran inşaatı sürdürüyor. Çok yakında, kalenin çevresinde ikinci bir kale duvarı oluşacak.


**

 
sirtlanini
TAY Project - 12/7/2001

Sırtlanini Mağarası
(İçel/Silifke/Taşucu)



1956'da Kılıç Kökten tarafından keşfedilmiş bir Paleolitik (Yontma Taş Çağı) Mağara. 
Neler mi olmuş?: 1986 yılında dinamitlenmiş, 1987 yılından itibaren içine çevre binaların kanalizasyonları akıtılmış! 
Aynı yıl mağaranın ağzı molozla doldurulmuş ve...üzerine bir apartman dikilmiş... 
Şimdilik yarım duruyor... 
Bu Yontma Taş Çağı mağarasının adresi bile var artık: 
Cumhuriyet Mahallesi, Fatih Sok., No:13, Taşucu, Silifke...




***
 
cavuslu
TAY Project - 14/7/2001
Çavuşlu Höyük

Neolitik Çağ’dan İlk Tunç Çağı’na kadarki dönemde iskan edilmiş bir höyük. 1970’lerin ortasından itibaren, üzeri parsellenerek imara açılmış. Kurulan mahallenin altında kalarak yoğun tahribata uğramış; kalan kısmına 2001 yılında, iki şeritli bir anayol açılmaya başlanmış. Höyüğün, tahribat öncesinde, şimdiki evlerin yüksekliğinde (yaklaşık 20-25 metre) olduğu söyleniyor.


*



25 Aralık 2010 Cumartesi

Mersin’de Arkeo-Sev Projesine Destek Verelim!













Birçok medeniyete ev sahipliği yapan “Antik Kilikia”da Mersin’in sahip olduğu “arkeolojik miras”ın korunması, gün ışığına çıkarılması, tanıtımı ve “arkeo turizm”e  açılması önemli görevler olarak bizleri bekliyor.

Dağlı Kalesi
“Turizm ve Arkeoloji”nin ayrılmaz bir bütün oluşturduğu gerçeğini unutmamalı; tarım ve yerleşim politikalarında “arkeolojik miras”ın korunması konusunu gözden kaçırmamalıyız. Gereken önlemler alınmazsa, bir tarih zenginliği  kenti olarak Mersin’de var olan “arkeolojik tahribat” artarak devam edecektir.

Arkeolojik mirasın korunmasına ilişkin gözden geçirilmiş Avrupa Sözleşmesi'nin Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi başlığı altındaki 9. maddesinde yer alan;

“Geçmişin ve arkeolojik mirası tehdit eden tehlikelerin tanınması için bu mirasın değeri konusunda kamuoyu vicdanının uyandırılması ve geliştirilmesi amacıyla eğitici çalışmalar yapmayı taahhüt eder"

Kanlı Divane
bölümü, bir sivil insiyatif olarak Arkeo-Sev Projesi'nin dayanak noktasını teşkil etmektedir.





 

Başka yörelere göre daha az tanınmış ören yerleri ve arkeolojik miras alanlarıyla Mersin’in gelişmekte olan imarlaşma çizgisi ve tarım politikasının yol açtığı ciddi arkeolojik tahribatın, bizlerin bilinçli çabasıyla dengelenmesi kaçınılmaz olmuştur. 

Kültürel miras alanlarının önümüzdeki yüzyıllara aktarılmasına yönelik olumlu çalışmalar, toplumun her kesiminin aktif desteğiyle gerçekleştirilebilir.


*****

24 Aralık 2010 Cuma

Arsinoe Kentinin Kurulması Kararı


( Karar yazıtı ve türkçe çevirisi, şu anda Mersin Müzesinde bulunmaktadır..)
**


(M.Ö. 260 yılı civarı)
Thraseas, Arsinoe kentini ve Archonlarını  selamlar.
Mektubunuzu aldık ve elçileriniz Antromenes ve Philotelos’u arazi konusu ile ilgili olarak dinledik.
Nagidoslular tarafımızdan yapılan istek doğrultusunda sınır belirleme işlemi yaptıklarından, arazi, her türlü anlaşmazlığın giderilmesi ile sizin malınız olmuş bulunuyor.
Refaha kavuşmanız ve böylece krala başlangıçtan daha çok vergi verebilmeniz için araziyi yararlı bir şekilde işleyip, ağaçlandırmanız gereklidir. Çünkü biz de sizin için gayret göstererek ve vatandaşlarınıza tek tek ve bir bütün olarak yararlı ve gerekli her şeyi sağlamaya çalışarak şehrinizi adına layık bir duruma getirmeye çalışıyoruz.
Bu sebepten sizler de vatandaşlık görevlerinizi gerektiği gibi yerine getirmeli, kral ve kraliçeye gerekli kurbanları zamanında sunmalısınız. Kurallara uymanız için bize Nagidoslular tarafından gönderilmiş olan ve konuları içeren kararın kopyasını size gönderiyoruz. Geri kalan hususları elçiler Andromedes ve Philothes ile görüşüp onları size bunları bildirmekle görevlendirdik.
Leosthenes oturum başkanıydı. Prostatai’ların başvurusu üzerine Aspendos Apollonius’un oğlu ve fahri hemşehriniz Aetos, Klikya yöneticisi olduktan sonra uygun bir yer bulup, orada kralın adından alan Arsinoe kentini kurdu ve o zamana kadar bize ait olan araziye, orayı kullanan barbarları uzaklaştırdıktan sonra göçmenleri yerleştirdi.
Şimdi artık onun oğlu Thraseas, kral tarafından Klikya’ya görevlendirilmiş yönetici olarak kente saygın bir konum kazandırmak çabasındadır. Bu nedenle Thraseas, Arsinoe kenti göçmenleri ve onların daha sonraki nesilleri toprak sahibi olsunlar diye, kentimize ait araziyi oradaki göçmenlere terk etmemizi bizlerden rica etti. Thraseas orada bir kent arşivi kurup kentin kendi kanunlarını çıkarmasını ve araziyi topraksızlara paylaştırmayı arzu ettiğinden, Nagidos halk ve şehir meclisleri halen orada bulunan göçmenlere kamu kullanımına açık arazimizden toprak vermeyi ve Thraseas’ın başka göçmenler getirmesi halinde onu övmeyi kararlaştırdılar.
Yeni gelen göçmenler Nagidos’tan gelen göçmenler olarak kabul edilmeliler. Bu göçmenler vergi bölgemiz çerçevesinde krala, Arsinoe’ye ve Berenike’ye vergi ödemelidirler.
Onlar kendi şehirleri içinde, kendi çıkardıkları yasalara göre hüküm sürmeli ve Nagidos’ta tıpkı Nagidoslular gibi aynı vatandaşlık hakkına sahip olmalı ve derhal miras hakları da saklı olmak üzere tüm kutsal törenlere katılma hakkını elde etmelidirler.
Onlardan her biri kura çekerek belirledikleri muhtarlığa kayıt olmalı ve gerekli belgeleri ödemelidirler. 
Kentimiz (Nagidos) Homonoia törenleri düzenlediğinde onlar da davet edilmeli ve gerekli olanı ödemelidirler.
Buna karşın Nagidoslular da Arsinoeliler, tanrısal kardeşler Mısır kralı ll. Ptolemaios ve Mısır kraliçesi Arsinoe’ye kurban sunduklarında hazır bulunmalı ve aynı miktarda vergi ödemelidir.
Nagidoslular artık Arsinoelilere bu karar uyarınca verilmiş olan bir arazi nedeniyle herhangi bir anlaşmazlık yaratmalarına izin vermeyeceklerdir. Ancak Nagidoslu bir Archon bu yönde bir başvuruyu gündeme alırsa ya da bir konuşmacı böyle bir başvuruda bulunursa, Archon 10 000  drahmi, başvuruda bulunan 1000 drahmi ödemeli ve bu para Arsinoe tapınağına verilmeli, yapılan başvuru geçersiz sayılmalı.
Eğer her iki kentten birine haksızlık yapılacak olursa yani Arsinoe’den biri, Nagidos’tan birine haksızlık yaparsa haksızlığa uğrayan Nagidos yasalarına göre onun giderilmesini istemeli.
Bu tür haksızlıklarda yargı yolu bir yıl süreyle açık olup, haksızlığın yapıldığı andan itibaren bir yıl geçtiğinde yargıya başvurulmazsa olay zaman aşımına uğrar. Eğer biri bu bir yıllık sürenin geçmesinden sonra yazılı ya da sözlü olarak mahkemeye başvurursa, bu başvuru geçersiz sayılmalıdır.   
    
**




**
Metinde Yer Alan Bazı Kavramlar Temelinde Arsinoe Kentinin Kurulma Aşamasının Toplum Yaşamı Hakkında Fikirler Elde Edebiliyoruz.

Homonoia ne demek?


Homonoia (Ὁμόνοια) is the concept of order and unity, being of one mind together or union of hearts.

Archon ne demek?
Archon (Gr. ἄρχων, pl. ἄρχοντες) is a Greek word that means "ruler" or "lord", frequently used as the title of a specific public office
**


Nagidos (Bozyazı) 


 


Antik Çağlarda Nagidos ismi ile bilinen Bozyazı, bölgenin en eski kentlerinden birisidir. Anemurium’un 10 km. doğusunda, İçel İli’nin, antik ismi Nagidos olan Bozyazı ilçesinin bugün Paşabeleni diye adlandırılan tepesinin üzerinde akropolü, eteklerinde de nekropolü bulunmaktadır.

Paşabeleni tepesi 68 m yükseklikte, yaklaşık 400 x 300 m. ebatlarındadır. Akropol’ün batısında, Toroslar’dan gelen nehir (Sini Çayı) denize kavuşmaktadır.
Nagidos’un konumu bilinçli olarak seçilmiş ve akropolü, denizden ırmak içerisine girecek olan gemilerin görülebileceği nokta üzerine kurulmuştur. Hemen Nagidos akropolünün 200 m karşısındaki ada (Nagidussa) da Nagidos’un konumunu güçlendirmektedir. Hekataios’a göre “Nagis Kubernetes” adında semitik kökenli birisi tarafından kurulmuş olduğu savunulan Nagidos’da yerleşim, İ.Ö. 2000’de Luvi halkının oluşturduğu Tarhundaşşa krallığının sınırları içinde bulunuyordu.

Antik kaynaklar Nagidos’un da Kelenderis gibi Samoslular tarafından bir koloni kenti olarak kurulduğunu belirtirler. MÖ.V. -IV.yüzyılda Perslerin egemenliğine giren bu yöre Satraplıkla yönetilmiş ve bunu belirten sikkeler de günümüze kadar ulaşmıştır. Büyük İskender Pers İmparatorluğu’nun Anadolu’daki hakimiyetine son verdikten sonra Nagidos’la birlikte yöreyi de topraklarına katmıştır. İskender’in ölümünden sonra Mısır’daki Ptolemaiosların yönetimine girmiş, Akdeniz korsanları buraya büyük zarar vermişlerdir. Romalılar zamanında buraya bazı yapılar yapılmış ve halk kıyıya çok yakın olan Nagidos Adası üzerinde yerleşmiştir.

Asur döneminde belirsizlik vardır: Asurlar’ın M.Ö.VIII. yüzyıl sonlarında Göksu nehrine kadar gelmiş oldukları bilinmekle beraber Nagidos ve civarındaki varlıkları kesinleştirilememektedir.
Nagidos’un M.Ö.VII yüzyılda bir Samos kolonisi, belki emporio’su olduğu ve böylelikle ticarete açılmış bir liman kenti kimliği kazandığı bilinmektedir. Asur metinlerinde geçen İonialılar’ın ve Grekler’in, Kilikia’nın dağlık kısmında kendileri için üsler kurdukları ve Fenikeliler ile doğu ticaretini sürdürdükleri yönündeki bilgiler de ticaretin yoğunluğunu belgeler niteliktedir.
Bölge hakkındaki kesin bilgiler M.Ö.VI yüzyılda “Yeni Babil” metinlerinde geçen Pirindu ve kralı Appuaşu ile ortaya çıkmaktadır.
M.Ö. 557-556 yıllarında Pirindu kralı Appuaşu’ya karşı bir sefer düzenleyen Babil kralı Nergilissar’ın bu seferiyle ilgili metinlerde, kralın ordularının, “atalarının başkenti” olan bugünkü Meydancıkkale ile bağdaştırılan Kirşu’ya kadar geldiği bildirilmektedir. Pers döneminde (M.Ö.VI-IV.yüzyıl) Meydancıkkale’nin bir Pers garnizonu olduğu bilinmektedir. Bu dönemde Nagidos da Pharnabazus’a ait gümüş sikkeler bulunmuştur. Bu durum, Nagidos’un M.Ö. V.yüzyıl sonu ve IV. yüzyıllarda ekonomik açıdan güçlü olduğunun da bir göstergesidir.

Nagidos’un kalıntıları Bozyazı İlçesi’nde, kıyıya yakın bir tepe üzerindedir. Hakkında çok az bilgi bulunan kentten günümüze ulaşan yalnızca sur kalıntılarıdır. Bozyazı Çayı üzerindeki köprü Roma Çağına ait özellikler ortaya koymaktadır. Roma ve Bizans Döneminden kalma tarihi mekânların arasında su yolu kalıntısı ile bir hamamın temelleri de bulunmaktadır. Antik kaynaklar Nagidos’un da Kelenderis gibi, Samoslular tarafından kolonileştirildiğini belirtmektedir.

Nagidos’un M.Ö. V. ve IV. yüzyıllarda Pers egemenliği altında olduğu, bu dönemde basılan satraplık sikkelerinden anlaşılmaktadır. Kent, ilkin Helenistik Çağda Mısır’daki Ptolemaiosların etkisi altına girmişse de daha sonra yoğun korsan saldırıları sonucunda tüm gücünü yitirmiştir. Bu gün müzede sergilenen eserler, kentin batısında rastlantı sonucu bulunan mezarlardan çıkarılmıştır.
M.Ö. IV. ve III. yüzyıldan kalma bu eserler pişmiş topraktan yapılmış lahit mezarların yanına ve içine konan oldukça zengin ölü armağanlarını içermektedir.

1985 ve 1986 yıllarında Anamur Müzesi tarafından yapılmış olan Nagidos Kurtarma Kazıları “Paşabeleni Tepesi Ataürk Parkı” olarak nitelendirilen tepenin batı yamacı ve ayrıca da doğu yamacında sürdürülmüştür. Buralardan çıkan buluntular mezarlara ait olup, tepenin yamaçlarının nekropol olduğunu göstermiştir. Nagidos antik kentinin akropolü ve eteklerindeki nekropolü, bugünkü adı ile Paşabeleni Tepesi’nin Koruma Amaçlı İmar Planı, kazı amacına uygun olması açısından tekrar ele alınarak geliştirilmiştir. Sur duvarı tepeyi çevreleyerek akropolü, nekropolden ayırmaktadır Mimari özellikleri, surun iki evreli olduğunu ve M.Ö. V. yüzyıldaki ilk evresinden sonra, M.Ö. IV. yüzyılın sonunda genişletilip, geliştirildiğini göstermektedir.
İki yıl içerisindeki çalışmalar kapsamında sekiz ayrı açmada çalışılmış ve böylelikle Paşabeleni Tepesinin yerleşim yoğunluğu ve dağılımı hakkında belli sonuçlara ulaşılmıştır. Sur duvarlarının içersinde gelişmiş olan yerleşim, dar mekanlı yapılara işaret etmektedir. Yapı özellikleri olsun, bulunan malzemenin günlük kullanıma ait kaplar ve bu türden diğer buluntulardan oluşması, tepenin akropol kısmının bir üs olarak kullanıldığına işaret etmektedir. Duvar kalınlığı 2 m. olan bir yapı da dikdörtgen plana sahip olup sur duvarları içersinde tahkimli bir “bey evi” ne işaret etmektedir. Tepenin güney yamaçları üzüm ve zeytin yetişirmek üzere tarımsal amaca yönelikken, doğu yamacı nekropol olarak kullanılmıştır.

Nagidos (Bozyazı) çevresinin yüzey araştırmaları sırasında hemen Paşabeleni Tepesinin doğusunda, aynı Paşabeleni gibi tahkimli bir yerleşim daha bulunmuştur. 4 km. batısında ise 1960’lı yıllara kadar liman olarak hizmet vermiş olan ve bugün Orman İşletmesine ait arazide de Paşabeleni’nin antik limanını görmek mümkündür.

Bugüne kadar elde edilmiş olan buluntular M.Ö. VI. yüzyıl ile M.Ö II. yüzyıllar arasına aittir. Yerleşim İ.Ö.  2.yüzyıldan sonra terk edilmiştir

Nagidos’taki arkeolojik kazılar, Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Mersin Üniversitesi Rektörlüğü Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Serra Durugönül başkanlığında, Bakanlar Kurul Karaı ile İçel İli, Bozyazı İlçesi, antik Nagidos kenti kazı çalışmaları üçüncü yılında da devam ettirilmiştir. Kazı, Araştırma Görevlileri Ümit Aydınoğlu ve Murat Durukan’ın çabaları ve Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğrencileri tarafından yapılmıştır.

Nagidos antik kentinin önemi, buradan Kilikia (antik Çukurova) bölgesinde ve Küçükasya’da hiç olmadığı oranda farklı tiplerde ve çok büyük bir zenginlikte Hellenistik dönem seramiğinin elde ediliyor olmasıdır. Bunun yanısıra buluntuların M.Ö. VIII.yüzyıldan – M.Ö. III.yüzyılın sonuna kadar kesintisiz devam ediyor olmas bu antik kentin önemini vurgulamaktadır.

Nagidos’taki bazı kalıntılar:

Sur Duvarları 
 
Nagidos’un tarihine açıklık getiren bir diğer veri de sur duvarlarıdır. M.Ö. V. yüzyılda Paşabeleni tepesininin zirvesini çevreleyen sur duvarları son derece özenli ve başarılı bir mimari tarz izlerken, bu yıl iç sur ve dış sur arasında yapılan kazı çalışmalarında bu erken surun, izleyen iki yüzyıl içerisinde üç evre geçirerek, suru sağlamlaştırma veya teras oluşturma amaçlı tamir ve destekleme evreleri geçirdiği anlaşılmıştır. Yerleşim M.Ö. V. yüzyıldan, M.Ö. III.yüzyılın sonuna kadar iskan görmüş, sonra dış güçlerin ilgi odağı olmaktan çıkarak görkemini kaybetmeye başlamıştır.

Agora 
 
Tepenin güney yamacında yapılan çalışmalarda 10 basamaklı bir geçiş alanı ve yanında mekanları bulunmuştur. Basamakların ve mekan duvarlarının bu alanda yoğunlaşması ayrıca buluntuların niteliği tepenin bu kısmını agora olarak nitelememizi mümkün kılmaktadır. Buluntular ağırlıklı olarak sikke (40 adet) ve (ticari ürün taşınmasında yaygın olan) amphoralardır.

Kerpiç Yapı 
 
Yoğun olarak erken dönem seramiklerinin ve figürinlerinin ele geçtiği bu alanda bulunan kerpiç duvarlar bir depo’ya işaret etmektedir. Burada kazımızın en erken malzemesi olan M.Ö. VIII.yüzyıla ait pişmiş toprak figürinler ele geçmiştir. Bunlar adorant, savaşçı-binici veya kutsal alanlara bırakılan, boğa gibi, hayvan figürinleridirler. En yakın paralelleri Samos’ta bulunmuştur. Bu şaşırtıcı değildir çünkü Nagidos da M.Ö. VIII.yüzyılda bir Samos kolonisi olarak kurulmuştur. Bu tarihlemeyi destekleyici bir diğer buluntu grubu da yine aynı mekanda ele geçmiş olan siyah ve kırmızı boyalı konsantrik veya spriral daireler ile bezenmiş seramik parçalarıdır.

Künk Sistemi 
 
Tepenin kuzey yamacında yapmış olduğumuz kazılarda harçlı bir tekne ve buradan su tahliye eden, son derece kaliteli bir künk tesisatına rastlanmıştır. Künklerin M.Ö. IV.- III. yüzyıla tarihlenmesi mümkündür.

Kilise Burnu 
 
Bozyazı'ya 14 km. uzaklıkta Akkaya köyü sınırları içerisinde, halk arasında Kilise Burnu olarak bilinen, geç Roma ve erken Bizans dönemine ait bir ören yeridir. Burada sur, sarnıç, bir kilise ve diğer yapılara ait kalıntılar bulunmaktadır.

Surun dışında kuzeybatı yönünde ikisi yanyana , biri arkada olmak üzere üç adet 1. ve 2. Yüzyıl'a ait Memurium mezarlarına benzer yapıda mezarlar vardır.

Maraş Tepesi (ARSİONE) 
 
Bozyazı'nın 2 km. doğusunda Maraş Tepesi üzerinde kurulu olan yerleşim, Mısır Kralı Ptolemaios'un eşi Kraliçe Arsione adını taşıyan antik bir liman kentidir. M.Ö. 3.yüzyılda kurulduğu sanılan kentin görülebilen en önemli kalıntıları iki katlı mozaik döşeli mezarlar ile öteki yapı kalıntılarıdır. 

http://www.kenthaber.com/akdeniz/mersin/bozyazi/Rehber/antik-kentler/nagidos-bozyazi

**
http://www.mersin.edu.tr/ozelb.php?fid=3&id=9&oid=199

Mersin Üniv. Arkeoloji Bölümü tarafından Prof.Dr.Serra Durugönül başkanlığında Nagidos'ta 1998 – 2002 yılları arasında arkeolojik kazılar yapılmıştır.

Konum
Nagidos antik kenti, Mersin iline bağlı Bozyazı ilçesinde bulunmaktadır. İlçe içerisinde Paşabeleni tepesinde akropol yerleşimi olarak yer alan antik kentin kalıntıları, denizden 68m yükseklikteki Paşabeleni tepesi üzerinde yaklaşık 400 x 300 m. ebatlarında bir alanı kaplamaktadır. Akropol'ün batısında, Toroslar'dan gelen nehir (bugün:Sini Çayı) denize kavuşmaktadır. 

Nagidos'un konumu bilinçli olarak seçilmiş ve akropolü, denizden ırmak içersine girecek olan gemilerin görülebileceği nokta üzerine kurulmuştur. Hemen Nagidos akropolünün 200m karşısındaki ada (Nagidussa) da Nagidos'un konumunu güçlendirmektedir.

Tarihçe
Nagidos antik kenti, Hekataios'a göre “Nagis Kubernetes” adında semitik kökenli (belki de mitolojik) birisi tarafından kurulmuştur. Kesin olan yerleşim, M.Ö. 2000 de Luvi halkının oluşturduğu Tarhundaşşa krallığının sınırları içinde bulunuyordu. Asur döneminde belirsizlik vardır: Asurlar'ın M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında Göksu nehrine kadar gelmiş oldukları bilinmekle beraber Nagidos ve civarındaki varlıkları kesinleştirilememektedir.

Nagidos'un M.Ö. 7. yy.'da bir Samos kolonisi, belki emporio'su olduğu ve böylelikle ticarete açılmış bir liman kenti kimliği kazandığı bilinmektedir. Asur metinlerinde geçen İamanilir'in (yani İonialılar'ın) ve Hellenlerin, Kilikia'nın dağlık kısmında kendileri için üsler kurdukları ve Fenikeliler ile doğu ticaretini sürdürdükleri yönündeki bilgiler de ticaretin yoğunluğunu belgeler niteliktedir.

Liman kenti olan Nagidos, M.Ö. 6. ile 5. yüzyıllar arasında Pers imparatorluğunun hâkimiyeti altındadır. Bu yüzyıllar arasında Nagidos'ta Pers satrabı Pharnazabus'a ait gümüş sikkeler ele geçmiştir. M.Ö. 5. yüzyıl sonu ve 4. yüzyıl başlarına tarihlenen bu gümüş sikkelerin ele geçmesi ile birlikte Nagidos kentinin bu tarihlerde ekonomik açıdan güçlü olduğunu anlaşılmıştır. Kelenderis, Holmoi ve Mallos kentleri gibi Nagidos kenti de “Büyük Kralı” tanımaktadır. Nagidos, kendi tanrılarından ve sembollerinden oluşan şehir lejantını sikkelerine basmıştır. Nagidos kenti, Pers hakimiyeti altında bastığı sikkelerde sadece Pers değil ayrıca Hellen özellikleri de görülmektedir. Nagidos ile onun komşusu olan Arsinoe arasındaki sınır sorununu ele alan yazıt bugün Mersin Müzesinde sergilenmektedir. Helenistik döneme tarihlenen bu yazıtta Nagidos'ta bir Aphrotide tapınağının varlığından bahsetmektedir.

Kalıntılar
1.Sur Duvarları.
Nagidos Akropolisinin çevresi M.Ö. 5. yüzyılda son derece özenli sur duvarı ile çevrilmiştir. Bu sur duvarları üzerinde M.Ö. 3. yüzyılda onarımlar yapılmıştır. Sur duvarı üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda Helenistik dönemde bir kule eklendiği anlaşılmıştır. Bu kule, diagonal mazgalları ve merdivenli girişi ile bölgede bir başka örneği bulunmayan çok özel bir savuNma yapısıdır.

2. Yamaç Evler.

Nagidos akropolisinin güney yamacında yapılan kazılarda yamaç evleri bulunmuştur. Bu yamaç evleri, Ephesos kentinin Roma dönemine tarihlenen yamaç evleri ile benzerlik göstermesine rağmen Ephesos örneklerinden 4 yüzyıl önce yapılmalarından dolayı arkeoloji literatüründe önemli bir yer tutacaktır. Yine güney yamaçta yapılan çalışmalarda Hellenistik döneme tarihlenen bir de tholos(Yuvarlak Bina) bulunmuştur. 

3. Küçük Buluntular. 

Nagidos kazılarında ortaya çıkarılan küçük buluntular Mısır, Samos, Kıbrıs, Rhodos, Knidos, Soloi, Miletos ve Ephesos gibi antik dönemin önemli kentleriyle ticari bağlantılar kurulduğu yönünde ipuçları vermiştir. Arkaik, Klasik ve Hellenistik döneme ait seramik, sikke ve figürinlerin yoğun olarak ele geçmesi yalnızca Nagidos için değil, kültürel, sanatsal ve tarihi açıdan oldukça karanlık olan Dağlık Kilikia bölgesi için de büyük önem taşımaktadır. Nagidos'ta kazılarda ele geçen ve ticaretin birer kanıtı olan amphora ve mühürleri kentin Akdeniz ticaretindeki yerini anlamada önemli bir yer tutmaktadır. Yapılan çalışmalarda Rhodos, Thasos, Kıbrıs, Knidos ve Suriye-Filistin kökenli amphora ve mühürleri ele geçmiştir. Bulunan amphora ve mühürleri, Akdeniz ticaretinde Nagidos'un önemli bir konuma sahip olduğunu yansıtmaktadır.

Arkeolojik Kazılar 
 
Nagidos arkeolojik çalışmalar, Nagidos akropolis'inde ve akropolis'in doğu eteklerinde yer alan nekropolis alanında gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Nagidos kentinin sınırlarının yayılımını saptayabilmek için Nagidos akropolisi'nin yüz metre doğusunda yer alan Belen tepesinde arkeolojik kazılar da yapılmıştır. Nagidos kentinde arkeolojik kazılar dışında bir liman kenti olmasından dolayı da antik dönemdeki liman yerinin tespiti için yüzey araştırmaları da sürdürülmüştür. Kazı ve yüzey araştırmaları dışında 1985 – 1986 yıllarında Paşabeleni tepesi eteklerinde bir yazlık sitenin yapımı esnasında bir nekropolis alanı bulunmuştur. 

Nekropolis alanında Anamur Müzesi yetkilileri tarafından kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. Kurtarma kazısında mezarlardan ele geçen eserler Anamur Müzesinde sergilenmektedir.

-Nagidos kenti ile ilgili yapılan bazı yayınlar:
-Durugönül, Serra – Durukan, Murat – Aydınoğlu, Ümit (2000)
“1998 Yılı Nagidos (Bozyazı) Kazı Çalışmaları”, 21. Kazı Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara: 285 - 292.
-Durugönül, Serra – Durukan, Murat – Aydınoğlu, Ümit (2001)
“1999 Yılı Nagidos (Bozyazı) Kazı Çalışmaları”, 22. Kazı Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara: 273-286.
-Durugönül, Serra – Durukan, Murat – Aydınoğlu, Ümit (2002)
“2000 Yılı Nagidos (Bozyazı) Kazı Çalışmaları”, 23. Kazı Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara: 205-214.
-Durugönül, Serra – Durukan, Murat – Aydınoğlu, Ümit (2003)
“2001 Yılı Nagidos (Bozyazı) Kazısı”, 24. Kazı Sonuçları Toplantısı 1. Cilt, Ankara: 243–248.
-Durugönül, Serra (1999) ,
Nagidos Üzerine Düşünceler, Olba II, I, Mersin: 67-78
-Durugönül, Serra (2001),
“ Nagidos'un Tarihteki Yeri”, Kilikia Mekanlar Ve Yerel Güçler(M.Ö. 2. binyıl – M.S. 4. yüzyıl) Uluslar Arası Yuvarlak Masa Toplantısı Bildirileri, Varia Anatolica XIII, İstanbul: 429 –443.
-Durugönül, Serra(2000),
“Nagidos'dan (Bozyazı) Bir Diadem”, Mersin: Olba III, 135 – 141, Levha 25–26.
-Hellenkemper, Hansgerd – Hild, Friederich (1990),
“Nagidos”, Kilikien Und Isaruen, Wien: Verlag Der Österreıchen Akademie Der Wissenschaften, 363-364.
http://mart.mersin.edu.tr/nagidos.htm
 *****************

23 Aralık 2010 Perşembe

Mezitli - Soli'deki Kaya Mezarları Arkeo Park Olsun!

 Fotoğrafta Mezitli- Soli'de  "Kaya Mezarları"nın bulunduğu ve etrafı geçici olarak çevrilmiş alanı görüyoruz...


Burası Mezitli Belediyesine bağlı Akdeniz  Mahallesinde bulunuyor. Soli Kavşağındaki, "Şehit Pilot Üstteğmen Bahadır Şahin Parkı"nın  hemen bitişiğinde bulunuyor.


Gazete haberlerine göre 9 Nisan 2009 tarihinde bir temel kazısı sırasında ortaya çıkmış.


Gazetelere yansıyan bilgiler şöyle:


[[ İnşaat alanında kaya mezarlar bulundu
09 Nisan 2009 Perşembe
MERSİN(CİHAN)-

Mersin`in Mezitli ilçesinde bir inşaatın temel kazıları sırasında erken Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen 2 kaya mezar bulundu.

Akdeniz Mahallesi`nde bir inşaatın temelini kazan işçiler, eski bir mezar bularak polise haber verdi. Olay yerine gelen polisler yaptıkları incelemenin ardından durumu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkililerine bildirdi.
Mersin Müzesi`nde görevli arkeologlar inşaatın temelinde yaptığı çalışmalar sonucu Erken Roma-Geç Helenistik dönemine ait olduğu tahmin edilen 2 kaya mezarı ortaya çıkardı.

[Yapılan incelemede, mezarların M.S. 2`nci Yüzyıl Roma Dönemi`ne ait olduğu saptandı. Müze yetkilileri, kayaların üst kısmından oyularak, mezar yapılmış olabileceğini söyledi. 

Mezarların içinden çok sayıda kemik ve kafatasının yanı sıra, parfüm şişesi, yağdanlık ve tencere kapakları çıktı. ]

Aile mezarı olduğu belirtilen alanda bulunan iskelet parçaları, parfüm şişesi, emzikli kap, gözyaşı şişesi kırıkları gibi çeşitli tarihi eserler Mersin Müze Müdürlüğü`ne teslim edildi.

Çalışmaların sürdüğü alanla ilgili kararın düzenlenecek rapor doğrultusunda verileceği bildirildi.

Kaçak kazılara ve tahriplere karşı alan polis tarafından koruma altına alındı.
(CİHAN)
http://www.tumgazeteler.com/?a=4929604
İnşaat çalışmaları sırasında iki adet kaya mezar bulundu ]]


  
Soli Kaya Mezarlarının bulunduğu bu alanın temizlenmesi, çevresinin koruma düzeninin oluşturulması, bir tanıtım panosunun yerleştirilmesi... bu noktada ilk akla gelenler...




Etrafı çinko bariyerle kapatılmış olan  kaya mezarların bulunduğu çevredeki konutlaşma, nasıl bir arkeolojik alanda bulunduğumuzu ve tahribatın boyutlarını ele veriyor...

Bir müteahhidin bir konut yapımı için temel açma işlemi sırasında açığa çıkmış olan Kaya Mezarlarda derinleştirilmiş  bilimsel incelemeler henüz  yapılmış değil.



**

Yakındaki bir binanın en üst katından aldığımız bu görüntüler, çevresiyle birlikte Soli Kaya Mezarları alanının bir Arkeo-Park olarak değerlendirilmesinin ne kadar doğru olacağını açık bir şekilde ortaya koyuyor.




**



  "Soli Kaya Mezarları"nın fotoğrafta görülen halde bırakılması halinde, kısa bir süre sonra "artık deposu"na dönüşeceği çok açıktır.

Yoğun bir yerleşim alanının göbeğinde bulunan bu "arkeolojik mirasa" acilen müdahale edilmesi ve burasının ..."Doğal Arkeo Park" haline getirilmesi için çaba sarf etmek gerekecek...
 


  
Binlerce yıl öncesinin "ölü gömüt türü"nü yansıtan göreneklerden arta kalan bu arkeolojik mirasa sahip çıkmak her bilinçli yurttaşın ödevleri arasındadır.






Bir tür "Aile Mezarlığı" olduğu izlenimi elde ettiğimiz bu "oyma kaya mezar"lığın korunmaya alınması ve açık ziyarete sunulabilir hale getirilmesi için çaba göstermek, "Arkeo-Sev Projesi"nin parçasıdır.






  
Soli Kaya mezarlarının bulunduğu yerden 30 metre ilerisindeki bir başka "parsel"de, temel atmak için 30-40 cm. lik toprak kazınmış ama altından sadece doğal kaya çıkmış...





Burada da kaya mezarların oyulmuş olması ihtimali bakımından dikkat çekmek istedik...

Mezitli Belediyesinin bu noktada duyarlı davranacağını umuyoruz.











 
Bulunmuş Kaya Mezarları ile bu "müstakbel site" ile arasında sadece bir kaç metrelik bir yol var... 

Buradaki zeminin doğal kaya yapısı olması, kaya mezar bulunması ihtimalini güçlendiriyor...

Bu alandaki hukuki girişimlerimiz devam etmektedir. Bu alanda Baro ve avukatlarımızdan destek bekliyoruz.



































****
Daha Geniş Bilgi İçin Bkz:

 http://www.facebook.com/photo.php?fbid=103168406423556&set=a.103167073090356.5512.100001911912436#!/album.php?aid=5512&id=100001911912436
 

22 Aralık 2010 Çarşamba

Soli Pompeiopolis: Mersin'in Tarihi Burada !



Soloi Pompeiopolis
http://arkeolojihaber.net/wp-content/antik-liman-kenti-tarihe-isik-tutacak.jpg






Mersin'in Tarihi Burada !
Soli Pompeiopolis Antik Kenti
Soli Pompeiopolis Antik Kenti 
Soli Pompeiopolis Antik Kenti
Soli Pompeiopolis Antik Kenti
Soli Pompeiopolis Antik Kenti
 
Mersin'in Mezitli beldesinde bulunan Soli Pompeipolis antik kentinde, 2008 yılı kazılarının ödenek yetersizliği nedeniyle Arkeoloji bölümü öğrencilerinin gönüllü çalışmasıyla yürütüldüğü belirtildi.

Tarihi geçmişi M.Ö. 700 yılına uzanan Soli Pompeipolis antik kentinde 10 yıldır süren kazılar, bu yaz 15 Temmuz'da başladı ve ağustos ayının ortalarına kadar sürmesi planlanıyor. Aslında 3 bölgede sürdürülmesi planlanan çalışmalar, bu yıl ödenek yetersizliği nedeniyle sadece Soli Höyük'te yürütülüyor.

Arkeoloji bölümü öğrencilerinin gönüllü çalışmasıyla yürütülen kazı çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Doç. Dr. Remzi Yağcı, 2008 yılı kazılarını, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na önerdikleri plana göre sualtı arkeolojisiyle birlikte 3 bölgede yürütmeyi planladıklarını ancak maalesef ödeneklerin az olması ve ödeneğin de işçi tutmaya yeterli olmaması yüzünden gönüllü öğrencilerle sadece Soli Höyük'te çalışmak zorunda kaldıklarını belirtti.

Soli Höyük'te şu anda Hitit tabakalarında yoğunlaştıklarını anlatan Yağcı, aslında araştırdıkları dönemin Kizzuwatna kültürü ve mimarisi olduğun vurgulayarak, “Tabii ki Hititler bu bölgeyi egemenlikleri altına alınca bu bölge Kizzuwatna bölgesi oldu. Kizzuwatna buranın yerel rengidir ve milattan önce 2 bininci yılı kapsıyor. Bu kültürün mutlaka araştırılması ve ortaya konması lazım. Birçok yönden Hititlerle benzerlik göstermesine karşın kendine özgü yerel mimarisi ve seramiği var bu bölgenin. Yani açıkçası Çukurova'nın 2. bindeki adı ile Kizzuwatna'nın kendine özgü renklerini ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Kizzuwatna kültürünü çıkarmayı, aydınlığa kavuşturmayı amaçlıyoruz” dedi.

Soli Pompeiopolis antik kentindeki kazıların 1999 yılında bir üniversite projesi olarak başladığını hatırlatan Yağcı, bu bölgenin 300 dönümden fazla bir SİT alanını kapsadığını kaydetti.

Bu SİT alanı ile ilgili tek projenin Soli Pompeipolis kazı projesi olduğunu ifade eden Yağcı, “Kazı projesine bağlı birçok projenin de yan yana yürümesi gerekiyor ki, bu alanın arkeopark haline getirilmesi gerekir. Zaten başka bir amaçla kullanılması da mümkün değil. Buna karşın burası birinci derece arkeolojik SİT alanı değil, birinci derece arkeolojik tarım alanı olarak kullanılıyor. Biz çok sınırlı bölgede çalışıyoruz. Buranın tamamen açığa çıkarılması lazım ve hem denizden hem de karadan gezilebilir hale getirilmesi gerekir. Bizim bugüne kadar yaptığımız çalışmalar Soli'nin bütün arkeolojik dönemlerini içeriyor. Yani 525'teki erken Bizans dönemindeki depremden geriye doğru sayacak olursak Roma dönemi, Helenistik dönem, klasik dönem, arkaik dönem ve genç tunç dönemi çok güçlü bu bölgede. Kısaca Soli, kesintisiz iskan görmüş bir ören yeri ve zaten Mersin Müzesi'ne teslim ettiğimiz eserler de bunu göstermektedir” diye konuştu.

Bölgedeki kazı çalışmalarının dar bir bölgede ve yavaş ilerlemesinin Bakanlık ödeneğine bağlı kalınmasından kaynaklandığını ifade eden Yağcı, Mersin'in yeterli tarih bilincine sahip olmadığını söyledi. Mersin'de bu tür projelere pek sıcak bakılmadığından ve gerekli desteğin sağlanmadığından yakınan Yağcı, “Tabii bu arada bizi destekleyenleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Onlara teşekkür ediyoruz. Ama yeterli ilgi yok. Bakanlık ödeneği ile yürütülen çalışmalarda zaman zaman kesinti oluyor, bu yıl olduğu gibi. İstenen ivmeyi sağlayamıyoruz ve önümüzü göremiyoruz. Mersin'de Soli Pompeipolis ören yerinde sadece kazı çalışmaları yok, aynı zamanda restorasyon çalışmaları da var. Fakat bunlara destek yok, destek bulmak gerekiyor. Bunu sadece yardım dilenmek olarak değerlendirmemek gerekiyor, Mersin'in tarihini, kültür mirasını gelecek kuşaklara aksettirmek gibi kutsal bir yanı da vardır bu çalışmanın” ifadelerini kullandı.

Soli Pompeiopolis'in önemini, “Mersin'in tarihi burada” diyerek vurgulayan Yağcı, bölgenin 'açık hava müzesi' haline getirilmesi çalışmalarıyla ilgili olarak da şu bilgileri verdi:

Bu taleplerimiz maalesef kesintiye uğradı. Resmi makamlardan gerekli desteği bulamadık. Örneğin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yeni müze projesi yok. Buna karşılık eğer böyle bir izin alınmış olsa idi, bu müzenin yeri ile ilgili birçok problem var. Oysa kazıların bir anlam kazanabilmesi için çıkan buluntuların yerinde sergilenmesi gerekiyor. Aynı zamanda açık hava müzesi olarak da değerlendirilmesi gerekiyor.

Biz burayı hem müze hem de açık hava müzesi olarak tasarlamak istiyoruz. Ama ne yazık ki yaptığımız girişimler sonuçsuz kaldı. Biz de kazılarımızla baş başa kaldık. Eğer yeterli desteği bulamazsak depo çalışması olarak devam edeceğiz. Kazı ve restorasyon çalışmaları sona erecek."

Bu bölge ile ilgili bir de kitap çalışması olduğunu dile getiren Yağcı, “Kitap projesi yavaş yavaş oluşan bir proje. Bununla ilgili bir çok makale yayınlandı. Özellikle 2. bin arkeolojisi ile ilgili ben son yıllarda en az 10 makale yazdım. Bunu kitaplaştırmak için bir ekip kurduk ve yakın vadede, özellikle tabakalanma ile ilgili problemleri çözdüğümüzde bunu bir yayın olarak çıkaracağız” dedi.



**












SOLİ 2010 YILI KAZILARI SONA ERDİ
16.08.2010 13:38





Mezitli Soli- Pompeipolis’de süren kazı sona erdi.Soli Pompeiopolis Kazı Başkanı Prof. Dr. Remzi YAĞCI, 2010 kazı sonuçları hakkında şunları söyledi:

“Soli Pompeiopolis Antik Liman Kenti 2010 yılı kazıları, yaklaşık bir aylık çalışmanın ardından sona erdi. 1999 yılından beri sürdürülen kazıların bu yılki bölümünde mimari açıdan son derece önemli yapılar açığa çıkarıldı. Pompeiopolis Sütunlu Cadde’de yapılan kazılar sonucunda, M.S. V. Yüzyıla tarihlenen Erken Hıristiyanlık dönemine ait bir şapel (küçük kilise) bulundu. Şapel, Bizans Dönemi’nde Sütunlu Cadde’nin yeniden kullanımıyla ilgili önemli ipuçları verdi. 
Elaussia Sebaste’de de benzeri bulunan bu tip şapeller, küçük ibadet mekanlarının Kilikya Bölgesi’nde yaygınlaştığını gösteriyor. Önceki yıllarda bulunan yine Erken Bizans Dönemi ‘opus sectile’li (mermer taban döşemesi) avlular ve altından Bizans takı koleksiyonu da, 525 yılındaki şiddetli deprem öncesi Pompeiopolis’in dramatik sonunu ortaya koyuyor. 
Böylece, Sütunlu Caddede, anıtsal olarak görkemli bir Roma döneminden sonra, kullanım açısından daha mütevazı bir Bizans dönemi yaşandığı görülüyor. Sütunlu Caddenin, halen modern Viranşehir Caddesi altındaki kalıntıları ise önümüzdeki kazı sezonlarında çıkarılacak ve restorasyonda bir bütünlük sağlanacak.
Soli Höyükte ise M.Ö. 15. yüzyıl Kizzuwatna surlarının temizliği tamamlandı. Kazamatlı (kasa tipi) sur duvarları sağlamlaştırılarak restorasyonu öncesinde koruma altına alındı. Bu tabakadan gelen, kumtaşından bir kalıbın, madeni alet teknolojisinde kullanıldığı anlaşıldı. Kalıbın bir yüzünde kolcuklu yassı balta, diğer yüzünde ise mahmuzlu bir orak bulunuyor. 
Kalıp, Soli’nin M.Ö. 2. binde hem ticaret hem de bir maden işleme merkezi olduğu yönündeki verileri güçlendiriyor. 19. yüzyılın sonlarında Soli’den Almanya’ya götürüldüğü iddia edilen ve Staatlischen Müzesinde sergilenen maden eserlerin arasında bu tür kalıplarla üretilen aletler olduğu biliniyor. Kalıpta yer alan balta, savaş aletlerinin seri bir şekilde üretildiği anlamına geliyor. Seri üretim, Soli’de hem savunma hem de ihracat amaçlı silah imalatı yapıldığını gösteriyor. 
Aynı şekilde orak da, geçtiğimiz yıllarda Soli’de bulunan Çatal Siyez Buğdayı, mercimek ve arpa gibi tahılları biçmekte kullanıldığını açık bir şekilde kanıtlıyor.
 
Soli Pompeiopolis Antik Liman kentinde 12 yıldan bu yana sürdürdüğümüz kazılar, artık belli bir aşama kaydetmiştir. Bu noktadan sonra kazılarla eşzamanlı olarak restorasyon projelerimizin yaşama geçirilmesi ve Soli’nin 1. derece sit alanı içerisinde kalan arazileri kamulaştırılma çalışmalarının hızlandırılması gerekmektedir. 
Geçtiğimiz yıllarda tamamlanan ve Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca onaylanan Sütunlu Cadde’nin güney ucu restorasyon projesinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mersin Valiliği ile Mersin İl Özel İdaresi’nin desteği ve Mersindeki tüm kurumların katkılarıyla en kısa zamanda hayata geçeceğine yürekten inanıyoruz. 
Öte yandan yaklaşık 300 dönümlük 1. derece arkeolojik sit alanının da belirlenen proje doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sunulduğu gibi etap etap kamulaştırılarak ülke turizmine kazandırılması konusunda ilgili kurumlardan ve duyarlı Mersin kamuoyundan destek bekliyoruz. Soli Pompeiopolis kazılarına bu yıl destek veren başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere Mersin Valiliği’ne, Mezitli Belediye Başkanlığı’na ve diğer tüm kişi ve kurumlara teşekkürü bir borç biliyorum,” dedi.
Viranşehir, Sütunlu Cadde Araç Trafiğine kapatıldı:
 
Soli Antik Liman Kenti, Viranşehir, Sütunlu Cadde araç trafiğine kapatıldı. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mezitli Belediyesi tarafından desteklenen kazılar sonucunda Sütunlu Cadde’nin tamamının restore edilebilmesi, çevre düzenlemesinin yapılabilmesi için Viranşehir Sütunlu Cadde trafiğe kapatıldı.
*****
















Soli Pompeiopolis Antik Kenti


**




MERSİN’in merkeze bağlı Mezitli İlçesi’ndeki Soli Pompeipolis Antik Kenti’nde sürdürülen kazı çalışmalarında, 615 gram ağırlığında ve 20 santimetre boyunda 2 bin yıllık bronz Apollon heykeli bulundu.

Kazı Başkanı 9 Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Remzi Yağcı, heykelin Mersin’in tarihi ve kültürel mirasının zenginliğini gösteren en önemli buluntulardan biri olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Remzi Yağcı “Bu bronz eser, şu ana kadar bulduğumuz heykelciklerden en önemlisi. Çok güzel ve müzelik bir eser. Mersin’in tarihi ve kültürel mirasının ne kadar zengin olduğunu gösteren en önemli buluntulardan bir tanesi” dedi.

 ****

Soli - Pompeiopolis 2002
Remzi YAĞCI   



Mersin, Soli-Pompeiopolis Antik Liman Kenti'nde 2002 sezonundaki kazılar bilimsel başkanlığını yaptığımız bir heyet tarafından Mersin Müzesi Müdürlüğü başkanlığında, 1-31 Temmuz 2002 tarihleri arasında arazi; 1-15 Ağustos 2002 tarihleri arasında da depo çalışması olarak gerçekleştirilmiştir.

Geçen yıllarda olduğu gibi başlangıçta Soli Höyük ve Pompeiopolis Sütunlu Cadde'de sürdürülmesi tasarlanan kazılara, bu yıl Mezitli Belediyesi tarafından I. Derece sit alanı dışındaki Milli Egemenlik Caddesi'nde açılan yol çalışması sırasında ortaya çıkan nekropol alanındaki çalışmalar da eklenmiştir.


Sütunlu Cadde
Kazı geçen yıl E ve F plankarelerinde açığa çıkarılan Roma dükkanları ve batı portikosundaki mozaikli alanda sürdürülmüştür. Restorasyon için pilot bir çalışma alanı olarak seçilen Sütunlu Cadde'nin limanla birleştiği bu kesimde, hazırlık olarak mozaikli alan, doğu portikosu ve dükkanların bir bütün olarak arkeolojik çalışmalarının tamamlanması amaçlanmıştır. E6, E7 ve E8 plankarelerinde kazılar yoğunlaştırılmıştır. E6'da Roma dükkanının
duvarları



ve İ.S. IV. yüzyıla ait bir geç antik dönem havuzu tümüyle açığa çıkarılmıştır. Bu havuz, E6 karelajında bulunan cam cürufları nedeniyle şimdilik bir cam atölyesi? olarak yorumlanmıştır. Atölyenin üzerinde onu enine bölen bir su kanalı, geçen yıl açığa çıkarılan erken döneme ait işlemeli devşirme malzemeden oluşan duvarlarıyla büyük bir yer kaplayan mekanla ilişkilidir. Bu ikisinin arasında bu yıl Sütunlu Cadde'nin kullanıldığı en geç dönem (terminus post quem) olan VI. yy. da kullanılan bir Bizans kuyusu açığa çıkarılmıştır. F5 açmasında geçen yıl açığa çıkan bu büyük dikdörtgen mekanın işlevinin ne olduğunun açıkça yorumlanabilmesi için kuyunun içindeki dolgu toprak boşaltılmış ve ele geçen buluntulara göre en son geç antik dönemde (VI. yy.) bir çöplük olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Daha erken dönemlerde gerçek işlevi kuyu olan bu mekanda çok sayıda Bizans seramiği, Roma dönemi terra sigillata parçaları, cam eserler ve ayrıca çoğunluğu aşırı korozyona uğramış sikkeler ele geçmiştir. Bu nedenle kuyunun çeşitli dönemlerde farklı amaçlarla kullanıldığı anlaşılmaktadır.

E6'da V. tabakada açığa çıkan blokajın doğusunda yapılan sondaj kazısında Helenistik dönem keramiği VI. tabakanın içinden gelmiştir. E5'te E6'ya paralel olarak yapılan kazı çalışmalarında da yine aynı biçimde Helenistik malzeme ele geçmiştir. Özellikle bu tabakadan gelen dörtlü kandil seti dikkat çekicidir Söz konusu malzeme, yangın tabakasında açığa çıkması nedeniyle tarihsel olarak İ.Ö. 70'lerde Soli'yi yağmalayan ve Soli halkını göçe zorlayan Ermeni kral Tigranes'in istilasıyla ilişkili görülmektedir. E5 karelajında VI. tabaka olarak yorumlanan Helenistik dönem kültür katı, 2.70 ile 2.10 kotları arasındadır.

Soli Höyük



Höyükteki çalışmalar öncelikle 2001 kış aylarında yağan yağmurun tahrip ettiği doğu yamacı açmaları F8, F9; E8, E9 tepede E7, F6, F7 ile batı yamacında Tiyatronun içindeki G3, H3'de temizlik ve kazı biçiminde gerçekleştirilmiştir. Bu yılki kazıların amacı; höyüğün stratigrafisini kesin olarak açığa çıkarmaktı. Bu nedenle doğu yamacında F8, F9, E8 ve E 9 açmalarında yoğunlaşılmıştır.

Bu açmalarda en üstte daldırma firnisli ve "batı yamacı" tipinde Helenistik Dönem ve daha alt tabakadan gelen siyah sırlı ve "kırmızı figür" Klasik Dönem ile dalga bezemeli tek merkezli iç içe çember bezemeli Arkaik Dönem kap parçaları, İ.Ö. VII. yy. sonuna tarihlenen Doğu Grek "yaban keçisi stili", kuşlu, Ionia kase gövde parçaları ile Kıbrıs "bichrome", beyaz astarlı vb. ithal kap parçaları dikkat çekicidir. Ayrıca, İ.Ö. VII. yy.da ilk örneklerinin görüldüğü Fenike- Kıbrıs tipi kandil parçaları ele geçmiştir. En ilgi çekici buluntular arasında; F7 açmasında bulunan lotus bezemeli orientalizan kapalı kap gövde parçası ve Arkaik döneme ait fildişi bir stylos da bulunmaktadır. İ.Ö. VII. yy. tarihlenen bir diğer önemli buluntu ise tunç bir Frig fibulasıdır. Kilikia'da ünik olan bu fibula olasılıkla Geç Assur kralı Sargon' a karşı Frig kralı Midas ile Geç Hititler tarafından oluşturulan koalisyon döneminde Soli'ye getirilmiş olmalıdır.
Soli Höyük'te 2002 yılında Eski Hitit katına değin inilmiştir. Bu kat ile Erken Geometrik Dönem kültür katı arasında İ.Ö. II. bin Miken LHIIIC, Kıbrıs (Beyaz Astarlı II) kap parçalarının birbirini izleyen Geç Tunç a ve b katlarında (İ.Ö. XV. - XII. yy.) bulunması Soli'nin II. binde Kıbrıs ve Miken deniz ticareti ile olan bağlantısını ortaya koymaktadır. 

F 9'dan Eski Hitit Dönemi'ne ilişkin bir yangın tabakasının içinden kaba mutfak kapları ile birlikte ele geçen kenarları örgü bezemeli, ortasında hiyeroglif yazıt bulunan ve imparatorluk öncesine tarihlenen damga mühür, Soli'nin Kizzuwatna dönemindeki ticari rolünü kanıtlamaktadır.

Nekropol
Şimdiye değin yapılan altyapı çalışmalarında ortaya çıkarılıp müzeye götürülen pişmiş toprak çeşitli tipteki lahitler ve içlerinde ele geçen ölü armağanlarından, nekropolün kentin batı kesiminde yer aldığı bilinmekteydi. Nitekim. Mezitli Belediyesi'nin Milli Egemenlik Caddesi'ndeki yol çalışması sırasında birçok antik mezar da ortaya çıkınca, kazı çalışmaları 26.07.2002 tarihinden itibaren bu bölgeye kaydırılmıştır.

Açılan yol genişliği ile sınırlı nekropol çalışmalarında 10x10 metrekarelik bir plan karede toplam 50 mezar açığa çıkarılmış ve belgelenmiştir. Roma Dönemi'nin farklı evrelerine ait Urne, Amphora, Pythos, Torpido Lahit, Taş Sanduka, Monoblok Taş Lahit, Larnaks, Kiremit Mezar, Toprak Mezar gibi çeşitli tipteki mezarların içinde ve çevresinde ele geçen ölü hediyelerinden bu bölgenin bir halk mezarlığı olduğu anlaşılmıştır. Nekropoldeki çalışmaların önemi; Pompeiopolis mezarlık alanının ilk kez sistemli kazılarla gün ışığına çıkarılması, Roma Dönemi boyunca (özellikle İ.S. I. - III. yy.) gömü alanı olarak birçok kez kullanılan bu bölgede Pompeiopolis'in ölü gömme geleneklerine ilişkin önemli bilgiler elde edilmesidir.
***

Free Hit Counter