ŞEHİR PLANLAMA EĞİTİMİNDE KORUMA KAYGISI VE BİLİNCİ
Dr. Mehmet TUNÇER
Bu bildiri, 3-5 Ekim 1996 tarihinde, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Safranbolu Meslek Yüksek Okulu Restorasyon Bölümü’nün düzenlediği “BİRİNCİ ULUSAL RESTORASYON EĞİTİMİ SEMPOZYUMU” nda sunulmuş ve yayınlanmıştır. (Ed. Doç. Dr. Aysun Özköse, Yayın tar. 1999)
GİRİŞ
Bu bildiride, korunması gerekli kültür varlığı özelliği taşıyan tarihsel/kültürel tek yapı ve konut çevrelerinin korunmasında ya da korunmamasında büyük önem taşıyan “Şehir Planları”nı hazırlayan meslek üyelerine koruma bilinci ve kaygısı verilmesinin önemi üzerinde durulacaktır.
Türkiye’de 1975 AVRUPA MİMARİ MİRAS YILINDAN bu yana geçmişin kültür değerlerinin korunması yönünde artan bir bilinçlenme vardır. Dünyada en zengin kültürel mirasa sahip ülkelerden biri olan ülkemizin, bu mirası korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak açısından, kendimize olduğu kadar tüm insanlığa karşı sorumlulukları bulunmaktadır.
Böyle bir sorumluluğun bulunması, bugüne kadar yerleşmiş olan plan-proje yapım yöntemlerine, yeni koruma duyarlı yaklaşımları ve bu yeni yaklaşımları geliştirecek uzmanları gerektirmekte, “Kent Korumacılığı” özel bir ilgi alanı olarak ortaya çıkmaktadır. (ODTÜ, Ankara,1980)
Bir toplum içindeki iş bölümünün zenginleşmesi ve çeşitlenmesi, o toplumun gelişmesine paralel olarak ortaya çıkar. Eğitim kurumları bu gelişmeleri izleyerek programlarını çağdaş ilerlemelere ve toplumun taleplerine göre uyarlamalı ve yeni eğitim örgütlenmelerini gerçekleştirmelidir. Bu özellikle yüksek eğitim kurumlarından beklenen en önemli işlevdir.
I. TARİHİ ÇEVRE KORUMA PLANLAMA PRATİĞİ
Ülkemizde şehir planları, planlama konusunda yasal yeterliliğe(Şehircilik Karnesi) sahip şehir plancıları, bazen mimar ya da harita mühendisleri tarafından hazırlanmaktadır.
Bu planlar,1970’li yılların başına kadar genellikle tarihsel şehir dokuları dikkate alınmadan hazırlanmaktaydı. Planlarda bazı anıtsal, (nadiren bazen de sivil) yapılar korunmuş, genellikle “imar” adı altında tarihsel kent dokularının yıkımını öngören uygulamalar yapılmıştır.
Hatta bugün bile birçok yerel yönetici tarafından imar konusu tarihsel dokuları yıkıp yok ederek, yeni bulvarlar açmak ve çok katlı (modern?) yapılaşmalara olanak tanıması olarak algılanmaktadır.
Kentlerimizin Moğol istilasından bu yana görülmemiş bir şekilde tahribine yol açan bu imar düzeni ve imar planları, paha biçilemez değerdeki tarihsel ve kültürel çevrelerin bilgisiz ve bilinçsiz politikacılar ve kent yöneticileri tarafından ‘yeterli’ ehliyete sahip plancılara, mimarlara ya da teknisyenlere çizdirilen “İmar Planlamaları”nın bir sonucudur. Birçok imar planı bu açıdan birer “yıkım planı” olarak kentsel dokuların tahribine yol açmıştır. Hatta rant artışı nedeniyle bazı kent dokuları tekrar tekrar yıkılarak yeniden yapılmıştır. Bu da büyük ölçüde ulusal servet kaybı demektir.
Yenilenen kesimlerde yenilenmenin parçacı oluşu ve zamana yayılması yapı ve üst yapıda yetersizliklere mal olmuş, sürekli kazılan döşenen ve asfaltlanan yarı oluşmuş/oluşmakta olan bir çevrede yaşamanın maddi ve manevi kayıpları ile karşı karşıya kalınmıştır.
1950’li yıllardan başlayarak artan nüfus ve göç olgusu ile hızlanan kentleşmenin bir sonucu olarak, kıt kent topraklarının artan oranda spekülasyon amaçlı olarak yağmalanması nedeniyle tarihsel kent merkezlerinin ve korunması gerekli geleneksel kent dokuları üzerinde büyük baskılar oluştuğu da bilinen bir gerçektir.
Hazırlanan Nazım İmar Planları’nın (1/500) ve Uygulama İmar Planlarının (1/1000) bu baskıları minimize edecek şekilde plan, proje, organizasyonel ve parasal önlemlerini alması ve en azından “koruma amaçlı” olması gerekmekteydi.
Planlama yeterliliğine sahip tüm planlamacıların tarihsel ve doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda bilinçsiz ve/veya bilgisiz olduğu söylenemez. Ancak bunun yeterli düzeyde bulunmadığını ya da yetersiz olduğunu söylemek olasıdır. Ayrıca günümüz ekonomik koşullarında plancının korumaya karşı “ etik” sorunu giderek belirgin hale gelmektedir.
Türkiye’de hemen tüm yerleşmelerin korunması gerekli kesimleri bulunmaktadır ve bu nedenle bu konuda çalışma yapacak uzmanların sayısı arttırılmalıdır.
Bir şehrin, ekonomik yapısının, teknolojik düzeyinin, sosyal ve kültürel yaşantısının göstergesi olan en önemli kesimi “Ticaret Merkezi”dir.
Merkezde oluşan mekân özelliklerinin çoğu, kenti kent yapan ve ait olduğu kentin karakteristik özelliklerini yansıtan, kentin “Kimliği”ni veren ve kenti tanımlayan yapıların ve bunlara bağlı işlevlerin toplandığı mekânlardır. Geleneksel kent merkezleri ise, yüzlerce, bazen binlerce yıllık bir birikim sonucu çok değişik kültürlerin ve mimari/çevresel oluşumların bir sonucudur ve kentlerin genellikle en ilgi çekici ve korunmaya değer kesimlerini oluştururlar.
Osmanlı-Türk kentlerinde köklü bir ticaret organizasyonu ve ticari yapı geleneği bulunmaktadır. Günümüzde, İstanbul, İzmir, Şanlıurfa, Bursa, Konya vb. pek çok kentin tarihi ticaret merkezleri, bu geleneğin fiziki olarak günümüze kadar ulaşmış kanıtlarıdır. Bu ticari merkezlerin günümüzde yeniden düzenlenmesi, eski yapılara uyumlu yeni kullanımların verilmesi gerekmektedir.
Mimari, yerel, tarihsel estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları nedeniyle teker teker taşıdıkları değerden daha fazla değer taşıyan, kültürel ve doğal çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim dokuları, duvarlar) birlikte bulundukları alanların tümü ise “Kentsel Sit Alanları”nı oluştururlar.
Günümüzde Kültür Bakanlığı, Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, yerleşim alanlarında korunması gerekli yöreleri (doğal, kentsel, arkeolojik ve tarihsel sit alanları) ve taşınmaz kültür varlıklarını saptamaktadır.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası uyarınca uyarınca bu saptama sonrasında (2 yıl içinde!) Belediyeler tarafından bu alanların “Koruma Amaçlı İmar Planları”nın yapılması gerekmektedir. Belediyeler bu planların yapımı esnasında gerektiği takdirde Kültür Bakanlığı’nın desteğini alabilmektedirler.
Koruma Amaçlı Planların amacı; kentlerin en önemli tarihsel ve kültürel kesimlerinin sağlıklı bir şekilde korunması, kent bütünü ile ulaşım, kullanım ve sosyo-ekonomik sağlıklı ilişkilerden kurulması, günün gereklerine göre sağlıklılaştırılmasını, yenilenecek kesimlerinin ise, tarihi doku ile uyumlu bir şekilde yenilenmesini sağlamaktır.
Koruma Amaçlı Planlama çalışmaları disiplinler arası bir ekibin birlikte çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Planlanan alanın özelliğine göre; kent korumada uzman şehir plancısı yanı sıra, restorasyon uzmanı mimar, arkeolog, sanat tarihçi, sosyal bilimci, etnolog, peyzaj mimarı, harita mühendisi, alt yapı mühendisleri vb. uzmanlık dallarının işbirliği ve eşgüdüm içerisinde çalışmasını gerektirmektedir.
Ancak, bu çalışmaların esas amacı koruma amaçlı olsa da bir plan yapılması söz konusu olduğundan ekip başının “Korumada Uzman Şehir Plancısı” olması önem taşımaktadır.
Disiplinler arası bir çalışmanın yönetiminde görev alacak plancının sorumluluğu, her bir sektör uzmanı ile işbirliği yapmak ve en az onlar kadar sektör konularına (restorasyon, arkeoloji, sanat tarihi, peyzaj, vb.) hakim olmaktır.
Bu sentez için özel bir bilgi ve beceri gerekmekte, ancak özel bir eğitim ile sağlanabilmektedir. Çevre ölçeğinde koruma planlaması çalışmalarında ekip sorumluluğunu üstlenecek”Şehir Plancılarında” tarihi çevrenin özellikleri, mimarlık, restorasyon, sanat tarihi ve arkeoloji konusunda olduğu kadar, doğal çevre koruması, ekolojik denge vb. konularda bilgi birikiminin bulunması gereklidir.
(………)
*******************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder