Sayfalar

5 Aralık 2010 Pazar

Mut'un Kışla Köyünde "Kilise Tepe" Kazıları






********
Doğu'dan Kilise Tepe höyüğü (ön tarafta).







Kilise Tepe höyüğü 45 km kadar güneydoğudaki Silifke'de Akdeniz'e ulaşmak üzere Toros Dağları'nın en güney ucunu kesmeye hazırlandığı noktada Göksu Nehir (Klasik Calycadnus) Vadisi'ne hakimdir.

Bulunduğu mevkiden iç Anadolu ile sahil arasında farklı dönemlerde değişkenlik gösteren ilişkileri birincil derecede gözlemleme imkanı sunmaktadır. Nehrin daha aşağı bir kısmındaki bir hidro-elektrik baraj yerleşimi tehdit edince 1990'larda Cambridge Üniversitesi'nden bir ekip Silifke'deki yerel müzeyle birlikte beş yıllık bir kurtarma projesi başlattı ve sonuçlar en sonunda 2007'de yayımlandı (ilk proje hakkında bilgi almak için buraya tıklayınız). Aynı yıl ikinci bir beş yıllık proje Cambridge ve Newcastle Üniversiteleri'nden  ortaklığıyla başlatıldı. Bu aşamada 2007, 2008 ve 2009'da gerçekleştirilen üç kazı arazi sezonu tarafımızca tamamlanmış olup bu internet sitesinde Klasik öncesi döneme ait bazı belirgin sonuçlar açıklanmaktadır.



Map of turkey showing bronze Age sites 
Uydu görüntüsünü görmek için haritaya tıklayınız
Daha büyük haritayı görmek için buraya tıklayınız


Başkanlar: Prof. Nicholas Postgate, Cambridge Üniversitesi ve projenin Bizans kolunu yüneten Dr. Mark Jackson, Newcastle Üniversitesi .
Başkan Yardımcısı: Dr. T.E. Şerifoğlu, Çanakale Onsekiz Mart Üniversitesi.
Araştırma Yardımcısı (AHRC): Carlo Colantoni, Cambridge Üniversitesi

Kilise Tepe'deki 2007-2010 çalışmaları Ankara'daki İngiliz (Britanya) Enstitüsü tarafından desteklenmekte olup Cambridge ekibi Britanya Akademisi (2007), Ege Prehistoryası Enstitüsü (2007-2009), National Geographic Topluluğu (2007-2008), McDonald Arkeolojik Araşırma Enstitüsü (2007-2009) ve Cary Roberston Fonu (Trinity Koleji)'ndan cömert finansal yardımlar almıştır. 2010-2012 dönemi için proje Fen ve Edebiyat Araştırma Kurulu'ndan alınan bir burs ve Prof.Postgate'in Leverhulme Vakfı'ndan aldığı bir Kıdemli Araştırma Bursu ile desteklenmektedir.



Tarihi Arkaplan

 

Tarihinin büyük kısmında Göksu Vadisi içinde bulunduğu kültürel ortamı itibariyle Akdeniz'e ve Mersin ile Tarsus gibi Kilikya şehirlerine yönelmiş olsa da Geç Tunç Çağı'nda (M.Ö. 1600-1200) Hitit İmparatorluğu siyasi kontrol alanını Kilikya'yı (Kizzuwatna adıyla bilinmekteydi) içinde alacak şekilde başkenti Hattuşa'dan güneye doğru genişletmiş olup bunun materyal kültürü üzerindeki etkisi Kilise Tepe III.Tabaka seramiklerinde açıkça görülmektedir.

Daha sonra Hitit İmparatorluğu'nun son yüzyılında Tarhuntassa Krallığı olarak bilinen Anadolu'nun güneyindeki geniş bir alan III. Hattuşili tarafından Kuruna adındaki bir yeğeninin kontrolüne bağımlı bir kral olarak verilmiştir. Tarhuntassa'nın doğu sınırları Hititologlar arasında halen tartışmaya açık olsa da birçoğu Göksu Vadisi'ni buranın sınırları içerisinde görmektedir.

Eski Dünya tarihinin en önemli dönüş noktalarından birinde Hattuşa hanedanlığı diğer saray rejimleriyle birlikte Deniz İnsanları'yla ilintilendirilen karışıklıklar neticesinde 1190 civarında çöktü ve büyük ihtimalle Tarhuntassa hanedanlığı onlardan çok daha uzun süre varlığını sürdüremedi. Anadolu boyunca yerel güç yapıları güçlü merkezi kontrolün yerini aldı ve muhtemelen sakinlerinin çoğunluğu Luvice konuşan Kilise Tepe gibi yerleşimler ya terkedildi ya da küçük yerel merkez gruplarının bir parçası oldu. Saray bürkrasileriyle birlikte yazı yokoldu ve bölgemizle ilgili tarihi haberler için Asur ve Babilli yöneticilerin 8.-6.yüzyıl yazıtlarındaki yerel yöneticilerin dağ kalelerini iskan ettikleri parçalanmış bir politik düzenin varlığını onaylayan dolaylı referanslarını beklememiz gerekti.

Kilise Tepe'deki yeni çalışmamız bu büyük değişim dönemine odaklandı. Özellikle üç bulgu sınıfının değişimini incelemek istiyoruz: mimari, seramikler ve hayvan ile bitki kalıntılarının yansıttığı yeme-içme alışkanlıkları. Gerçekleşen değişimler çok açık olup bunları daha yakından inceleyerek merkezi hükümetin varlığı ya da yokluğunun etkilerini aydınlatmayı ve uzaklarda gerçekleşen olaylar sonucunda yerleşim sakinlerinin hayatlarının nasıl değiştiğini görmeyi umuyoruz.



III. Tabaka



Kilise Teğe höyüğü Göksu Vadisi'ne tepeden bakan doğal çakılkaya bir çıkıntı üzerindeki 13 metrelik yerleşim tabakasından oluşur. Buraya ilk defa Erken Tunç Devri'nde (M.Ö. erken 3.binyıl) yerleşilmiş edilmiş olup muhtemelen Geç Tunç Çağı'na (takriben M.Ö.1600-1200) dek aralıksız iskan edilmiştir. Bu dönemde höyüğün KB köşesinde III. Stratigrafik tabakamıza tarihlenen büyük odalara sahip bir bina vardı. Bu yapı ciddi bir kesinti olmadan hepsi "Hitit" seramikleriyle bağlantılı birbirini takip eden beş mimari safhadan (IIIa-e) geçmiştir.

plan of NW building 
KB Binası'nın Planı
Büyütmek için planı tıklayınız
2007-10'da bu binanın tabiatı hakkında kazılmış alan planını genişletmek ve tabakalı biyo-arkeolojik ve seramik materyal toplamak suretiyle daha büyük bir kesinliğe ulaşmaya çalıştık. Ayrıca, Boğazköy'deki Alman ekibin çalışmaları sonucu "Hitit" seramiklerinin tarihlendirilmesiyle ilgili yeniden ele alınan yaklaşımlar dolayısıyla bu binanın kesin kronolojisiyle ilgili herhangi bir kanıtın son derece faydalı olacağı da anlaşılmıştır.

 
Ivory stamp-seal 
Bir yetkilinin fildişi mührü
Daha fazla görsel için resme tıklayınız


En iyi şekilde korunmuş olan IIId safhasının sınırlarını üç yönde tanımlamak hususunda başarıya ulaştık. Ayrıca ana kabul odasında bir yetkilinin mührünün şans eseri bulunması Hitit İmparatorluğu altında buranın yerel yönetim merkezi olduğu konusundaki şüphelerimizin güzel bir onaylayıcısı olmuştur.

Bu safhadan elde edilen seramikler Stel Binası'yla ilintilendirilen repertuvardan daha ziyade bazı malların yokluğu itibariyle farklıdır. Aralarında, özellikle ağzı içe dönük kaseler olmak üzere, bazı standartlaşmış alışılmış kap tipleri bulundursalar da yerel bir tür oluşturmaya kafi derecede farklıdırlar ve özellikle de Tarsus'un yüksek sayıda kalitesiz imal edilmiş (Tarsus ekibi tarafından yavan (drab) mal olarak adlandırılmış) kaselere sahip çok geç GTÇ repertuvarına benzememektedirler.

Çok faydalı olan bir keşif odalardan birindeki ocağın arkasında bulunmuş büyük bir hayvan kemiği grubuydu: bu güçlü şekilde koyuna dayalı olanIIId safhası yemek alışkanlıklarını açık şekilde ortaya koydu. IIIe safhasında kötü şekilde korunmuş bir yeniden inşa sonrası tüm alan II.tabakaya tarihli ve şimdi "Stel Binası" olarak bilinen daha doğudaki yapı için açık bir alan olarak hizmet etmek üzere düzlenmiştir.


 
II.Tabaka: Stel Binası


Takribi 18 metrekarelik bir alana ve merkezi bir alan etrafına dizilmiş odalara sahip bu bina tamamiyle farklı yönü ve planıyla eskiden önemli bir ayrılışı temsil eder. 1990'larda binanın IIc safhası tamamiyle açığa çıkarılmış ve yapının ikili depolama ve kült fonksiyonu merkezi alandaki stel ve sunak ile ve bazı diğer odalardaki depolama küpleriyle iyi şekilde ortaya konmuştu. 

 A jar with a spout and basket handle 
Emzikli ve sepet kulplu bir küp

Zeminin altına doğru yapılan sondajlar bu IIc safhasının binanın ilk inşaat planına son derece yakın şekilde yapılmış bir yeniden inşası olduğunu ortaya koymuştur ancak bu orijinal yapının planı ve yerleşim safhalarını detaylı şekilde ortaya çıkarmak için daha fazla çalışma yapmaya ihtiyaç vardı. 2007-9'daki çalışmamız bu görevi tamamlamamızı sağladı. Bu çalışma merkezi alanlı genel planın daimi olduğunu ancak IIc safhasının bazı uzun odalarının daha eski plandaki iki küçük odayla bağlantılı olduğunu ortaya koydu. IIa/b safhalarında bazı odaların depolama maksadıyla zemin seviyelerinin kademeli olarak yükseltildiğine ve binanın yapısı içinde bazı sembolik temel birikintileri olduğuna dair açık kanıtlar bulunmuştur. Çalışma bu sebeple Stel Binası'nın ikili fonksiyonu yorumumuzu desteklemekte olup, orijinal temelin Hitit İmparatorluğu'nun bitiminde gerçekleşen ve geleneksel olarak M.Ö.1190 civarına tarihlenen olaylardan çok daha önce atılmış olduğu yönündeki şüphelerimizi onaylama hususunda da çok değerli olan çok iyi tabakalanmış C14 analiz numuneleri sağlamıştır.

Stel Binası'ndaki çalışmanın bir başka getirisi de aralarında III. Tabaka ile ilintilendirilen sade monokrom mallarla keskin bir fark gösteren ve seramik repertuarında ilk defa bu aşamada ortaya çıkan geniş kare-ağızlı küplere ait ilk tam profilinde bulunduğu az sayıda seramik kabın ortaya çıkarılması olmuştur. Bu küpler üzerindeki kırmızı boyalı motifler diğer formlarda çok daha muhtelif boya kullanımını haber vermektedir. Stel Binası'nın kendinden bir boyalı kapak ve Batı Avlusu'ndaki bununla çağdaş bir depo çukurundan emzikli ve sepet kulplu bir küp elde edilmiştir. Boyalı motiflerin kullanımı daha sonra kaselere de yayılmıştır. İlk defa iyi şekilde Kilise Tepe'de tanımlanmış olsa da artık kırmızı-boyalı küplerin Kilikya kıyılarındaki Mersin ve Tarsus'un önemli yerleşimlerinde, hatta muhtemelen imparatorluğun M.Ö.1190 civarındaki çöküşünden çok daha önce, var oldukları ortaya çıkmıştır. Bu durum değişime neyin yol açtığı sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Kilise Tepe'de bunu politik sahnede vuku bulan bir değişimle ilintilendirme eğilimi içerisindeyiz. Yarı-bağımsız bir Tarhuntassa Krallığı'nın kurulması muhtemelen bu bölgeler üzerindeki doğrudan Hitit siyasal ve askeri kontrolünü standartlaştırılmış seramik repertuarını da içerecek materyal bağlantılarıyla birlikte ortadan kaldırmıştır.

Bu sebeple hem yeni mimari değişimin, hem de kırmızı-boyalı seramiklerin ortaya çıkışının muhtemelen yerel gelenekleri ya da imparatorluğum çekirdeğinden yayılan daha standartlaştırılmış özellikler yerine yeniliklerin desteklendiği yeni bir politik düzenle bağlantılı olduğu düşüncesi makuldür.


Demir Çağı

IId yıkımından sonra Stel Binası’nın terkedilmiş olması muhtemel olup yerleşim her halükarda Helenistik ve Bizans dönemlerinde düzlenmiştir ancak binanın kendisinin KD ve KB’sında, dış zemin seviyesinin daha alçak olduğu yerde, bir ölçüde geç Demir Çağı yerleşimi sürmüştür. IIf safhasındaki, buna müteakip bina bir tanesinde Kıbrıs’ta Beyaz Boyalı IV (White-Painted IV) ve Düz Beyaz IV (Plain White IV) olarak bilinen stille yapılmış ve petrografik analizin yerleşimde imal edimiş olduğunu gösterdiği çok homojen bir grup seramiğin bulunduğu birkaç basit fırınla ilintilidir. Bu stilin tarihiyle ilgili şu anki tahminler M.Ö.700-650 civarında gezinmektedir.

Burada tabakalanma çok sıkışıktır -500 yıl için takriben 50 cm- ve 650 öncesindeki belirsiz yarım binyılda neler olduğunu keşfetmek için başka yerlere bakmamız gerektiğinden ilgimizi yerleşimin merkezine yönelttik.
 Plan of K14 
K14'ün Planı
Büyütülmüş bir versiyonu görmek için haritaya tıkayınız

1995-6’da kilise temellerinin güneyinde Demir Çağı birikintilerine doğru açılan sondajda 1.5 m derinliğe kadar herhangi bir mimari kalıntıyla karşılaşılmadı ancak burada içine geniş depolama çukurlarının açıldığı açık bir alan vardı. Bağlantılı binaların çok da uzak olamayacağı varsayımıyla arkeolojik sekansı mimariyle ilintilendirebilmek için bu sondajı doğuya doğru genişletmeye karar verdik. 2007-2009’daki çalışmaların sonuçları yerleşimin bu kısmının oluşumunda üç ana aşamanın olduğunu ortaya koydu. En geç Klasik öncesi aşama (tarafımızca Yüzey 1 olarak adlandırılmıştır) açık bir alanla temsil edilmekte olup iki ya da üç küçük ocak, iki ya da daha çok derin yuvarlak depo çukurları ve K14d’de 25 metreküplük kapasiteye sahip çok daha büyük dikdörtgen bir depo çukuruna sahiptir. Seamikler bu yerleşimin kabaca KB köşesindeki IIf safhasıyla çağdaş olduğunu, yani M.Ö.700-650 ciavrına tarihli olduğunu göstermiştir. Bunun öncesinde K14 bölgesinin tek tük küçük çukur haricinde başka bir yapı tarafından kesilmemiş açık bir alan olduğu birkaç yüzyıl süren bir geçiş aşaması yer almaktadır: bu alan batıdan doğuya doğru 10 m’nin üzerinde ve kuzeyden güneye en az 6m uzanır. Bu aşamada dolgu şeritleriyle birbirinden ayrılan ve hep beraber 1.5 m’lik bir derinliğe ulaşan, en az üç ardışık yüzey tanımlanabilmektedir.

Yüzeylerin en alt seviyede olanı olan Yüzey 4 C14 kanıtlarına göre 11.yüzyıla tarihli gibi görünmektedir ancak Yüzey 3’den tek bir örnek 9.yüzyıl tarihine dair bir ipucu vermektedir. Bu tabakalardan yerel seramikler elde edilmiştir ancak zaman geçtikçe Kırmızı üzerine Siyah (Black on Red) ya da ikirenkli (Bichrome) gibi tek tük egzotik malların ithal ve taklit örnekleri de bulunmuş olup bunlar Akdeniz bölgesiyle kültürel ilişkilerin yeniden tesis edildiğini gözler önüne serer. Daha derindeki üçüncü aşama Yüzey 4’ün dolgusu tarafından mühürlenmiş bir dizi mimari safhadan oluşur. Bunların en geç olanı (Safha 5) sadece varlığını gösteren taş temel parçalarına sahiptir ancak bunun hemen altında beklenen taş duvar temelleri yerine 8 m’lik çapa sahip bir yapıya ait gibi görünen çift halka kazık çukurlarıyla karşılaştık.

 
Showing the ring of postholes 
5.Safha altındaki kazık çukurları

Maalesef, halkanın devamını takip etmeyi umduğumuz doğu yönündeki uzantısı K14’deki Yüzey 1’e ait çok büyük tahıl tesisi de dahil değişik dönemlere ait çukurlar tarafından yok edilmiş olduğundan bunun gerçekten yuvarlak olup olmadığını (ya da örneğin apsidal mi olduğunu) söyleyememekteyiz.

Sözkonusu Safha 6’nın takriben Stel Binası’nın geç safhalarıyla (IIc/d) çağdaş olması rastlantısal olmayabilir: Doğu Binası’nda IId safhasında yeni bir inşa yapılmamış, açık bir alan bırakılmışdı ve bunun üstünde, IId Stel Binası’nın yıkılmış doğu odalarının (Oda d5) hemen üzerindeki alana batı yönünde uzanmakta olan sayısız kazık çukurlu bir yüzey vardı.

Kazılarımız K14a’da ve K14b’nin batı yarısında, kazık çukuru halkasının batısındaki alanda Safha 6’nın altına doğru devam etti. Burada sondajın KD tarafında aslında 1996 yılında kazılmış olan ve GB tarafında başka bir evin KD köşesinden kısa bir mesafeyle ayrılan evin GB köşesiyle bağlantılı sıkı bir mimari safhalar sekansı vardı. Bu iki binanın dışındaki alanlar bağlantılı depolama çukurları (bir tanesi birkaç bileğitaşı vermiştir) ve ateş yapılarıyla birlikte bir dizi yerleşim safhasına sahip olup ulaşılan en erken safhada bir parça taş döşeme vardır. Burası görünümüyle  nizami bir konut mahalinin  özelliklerine sahip olup ulaşılan en alt tabakadan elde edilen seramikler II.Tabaka boyalı küplerine ait hiçbit örneğe sahip olmayıp  KB alanındaki III. Tabaka seramiklerinin eşi gibi görünmektedirler.


 
Özet

Yerleşimin KB köşesinde, yola ve nehir vadisine yukarıdan bakan asli bir noktada içerisinde bir yetkilinin mührünün bulunduğu ve büyük ihtimalle Hitit kontrolü dönemine ait nispeten büyük ve muhtemelen kamusal bir binayı ortaya çıkardık. Bu yapı Hattuşa Hanedanlığı'nın çöküşünden çok önce, ritüel ve depolama fonksiyonlarına sahip ancak içerisinde aynı zamanda bir yönetim merkezi olduğunu da güçlü şekilde ortaya koyan dört yetkili mührünün de bulunduğu çok farklı bir bina ile değiştirildi. Bir süre kullanıldıktan sonra bu Stel Binası aynı çizgilerde tekrar inşa edildi ve ikincisi (safha IId) Miken stili seramiklerle M.Ö. 1170 civarına tarihlenen yangınlarla iki kez yıkıldı: bu Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra olsa da tarihsel olarak Tarhuntassa Hanedanlığı'nın bitişiyle de çakışıyor olabilir.
 Reconstructed jar 
Stel Binası'ndaki Oda 1'den kırmızı
boyalı küp (IIb safhası)

Aşağı yukarı aynı dönemde höyüğün merkezindeki Geç Tunç Çağı konutlarının yerini bir safhada geniş ahşap yuvarlak bir yapının olduğu daha az gelişkin bir mimari almıştır. Daha sonra bu alan konutlar hakkında çok az kanıtımızın olduğu birkaç yüzyıl açık bir alan olmuştur ancak kademeli olarak bölgesel ağların tekrar kurulmasına işaret eden ithal ve taklit Doğu Akdeniz mallarının da zaman içinde tek tük aralarına katıldığı yerel seramikler üretilmeye devam etmiştir. Ören yerindeki en son Klasik öncesi yerleşim, fırınlar ve çeşitli depolama tesislerine sahip açık bir alanla temsil edilmiş olup K14 sondajı ve karakteristik Doğu Akdeniz mallarının yerel olarak üretildiğine işaret eden KB köşesindeki fırından elde edilen seramiklerin incelenmesi sonucunda M.Ö.700-650 civarına tarihlenmiştir. Yerleşimdeki bundan sonra ortaya çıkan boşluğun Asur ve Neo-Babil krallarının emperyal girişimleriyle bir alakasının olup olmadığını söylemek mümkün değildir: ancak muhtemelen bu noktada yerel yönetim merkezi ya da güç üssü daha sonra Roma şehri Claudiopolis olacak olan bugünkü Mut'a taşınmıştır.

Yayımlar

D. Collon, M.P.C. Jackson & J.N. Postgate, "Excavations at Kilise Tepe 2008", 31. Kazı Sonuçları Toplantısı (Ankara: 2010), 1. cilt, 159-184.
J.N. Postgate & D.C. Thomas (eds.) Excavations at Kilise Tepe, 1994-1998:From Bronze Age to Byzantine in Western Cilicia, 2 vols. 620 + 244 pp., 527 b/w illus., 58 col. illus., 43 tables (McDonald Institute/ British Institute at Ankara 2007)
J.N. Postgate, "Identifying the end of the Hittite Empire: problems of reuniting history and archaeology at Kilise Tepe", Newsletter of the Department of Archaeology and History of Art, Bilkent University 4 (2005), 26-30.
J.N. Postgate, "The ceramics of centralization and dissolution: a case study from Rough Cilicia", Anatolian Studies 57 (2007), 141-150.
J.N. Postgate, "The chronology of the Iron Age seen from Kilise Tepe", Ancient Near Eastern Studies 45 (2008) 166-87.
Mark Jackson & Nicholas Postgate, "Kilise Tepe 2007", Anatolian Archaeology 13 (2007), 28-30.
M.P.C. Jackson & J.N. Postgate, "Excavations at Kilise Tepe 2007", 30. Kazı Sonuçları Toplantısı (Ankara: 2009), 3. cilt, 207-32.
Mark Jackson & Nicholas Postgate, "Kilise Tepe 2008", Anatolian Archaeology 14 (2008), 23-4.
Mark Jackson & Nicholas Postgate, "Kilise Tepe 2009", Anatolian Archaeology 15 (2009), 21-23.
P. Baker, "Economy, environment and society at Kilise Tepe, southern central Turkey. Faunal remains from the 1994-1998 excavations", in Archaeozoology of the Near East, VIII (Lyon 2008), 407-429.
S. Debruyne, "Tools and Souvenirs: The Shells from Kilise Tepe (1994-1998)", Anatolian Studies 60 (2010), 149−160.





*****************

 
Kilisetepe Kazıları 2007-Mut, Mersin,

 Kilisetepe'de Kazı çalışmaları

Mersin'in Mut ilçesine bağlı Kışla köyünde bulunan Kilisetepe'de kazı çalışmaları devam ediyor.


Mersin'in Mut ilçesine bağlı Kışla köyünde bulunan Kilisetepe'de kazı çalışmaları devam ediyor.

Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü görevlisi Mahmut Altuncan, yaptığı açıklamada, Kilisetepe'de 1998 yılında ara verilen kazı çalışmalarının ardından 2007 ve 2008 yıllarında çalışma yaptıklarını, bu yıl da yine iki ay süren bir kazı yaptıklarını söyledi. Çelik, Kilisetepe'de ortaya çıkan eserlerin Tunç Çağı ve Hitit dönemine ait olduğunu belirtti.

Cambridge Üniversitesi Yakın Doğu Arkeoloji Profesörü John Nicholas Postgate sorumluluğunda yürütülen kazı çalışmalarında, Nicholas Postgate, Tepe üzerinde Erken Tunç Çağı (M.Ö. 2800-2000) ve Orta Tunç Çağı (M.Ö. 2000-1600) yıllarına ait küçük bir yerleşim yeri inşa edildiğinin anlaşıldığı ve Hitit İmparatorluğu döneminde (M.Ö.1600-1200) idari bir merkez olduğunun belirlendiği belirtildi.

Bizans döneminde M.S. 500'den itibaren tepe üzerinde bir kilise inşa edildiğinin ortaya çıktığını anlatan Postgate, “Kazı çalışmaları sırasında geçen yıl Hitit Kralı'na ait 1 adet mühür, bazı fayans boncuklar, bakır alet ve süs eşyaları bulundu. Bu yılda değişen bir şey yok aynı eşyalar bulundu” dedi.

Nicholas Postgate, kazıda bulunan eserlerin incelenip sınıflandırdıktan sonra Silifke Müzesi'ne teslim edileceğini sözlerine ekledi.




**





Kilise Tepe'deki Kazı Çalışmaları Mersin'in Mut İlçesine Bağlı Kışla Köyünde Bulunan Kilise Tepe'deki Arkeolojik Kazılar Sonunda Ortaya Çıkan Eserlerin Tunç Çağı ve Hitit Dönemine Ait Olduğu Bildirildi.

Mersin'in Mut ilçesine bağlı Kışla köyünde bulunan Kilise Tepe'deki arkeolojik kazılar sonunda ortaya çıkan eserlerin Tunç Çağı ve Hitit dönemine ait olduğu bildirildi.

İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Çalışkan, yaptığı açıklamada, Kilise Tepe'de 1998 yılında ara verilen kazı çalışmalarının yeniden başladığını hatırlattı.

Cambridge Üniversitesi’nden Yakın Doğu Arkeoloji Profesörü John Nicholas Postgate, Newcastle Üniversitesi'nden Bizans Dönemi Uzmanı Dr. Mark Jackson ve Selçuk Üniversitesi'nden Erken Tunç Çağı Uzmanı Prof. Dr. Hasan Bahar sorumluluğunda yürütülen kazı çalışmalarının temmuz ayında başladığını belirten Çalışkan, kazılar sonunda tepe üzerinde Erken Tunç Çağı (M.Ö. 2800-2000) ve Orta Tunç Çağı (M.Ö. 2000-1600) yıllarına ait küçük bir yerleşim yerinin inşa edildiğinin anlaşıldığını ve Hitit İmparatorluğu döneminde (M.Ö. 1600-1200) idari bir merkez olduğunun belirlendiğini kaydetti.

Sonrasında Bizans döneminde takriben M.S. 500 yılından itibaren tepe üzerinde bir kilisenin inşa edildiğinin ortaya çıktığını dile getiren Çalışkan, kazı çalışmalarında Erken Tunç Devri ve Hitit İmparatorluğu'nun çöktüğü Bronz Devri sonuna ait eserlere rastlandığını belirtti.

Çalışkan, ayrıca kazı çalışmaları sırasında 1 mühür, bazı fayans boncuklar, 1 bakır alet ya da süs eşyası ve 1 kaplumbağa kabuğunun binanın temel katının güney batı köşesinde keşfedildiğini belirterek, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs ile olan ilişkilerin aşamalı olarak tekrar kurulmasını gözlemlemek için Erken Demir Çağı katmanlarının kazılmasına devam edildiğini söyledi.

Çalışkan, kazı çalışmalarında çıkarılan materyallerin petrogafi (Taş bilimi) ve nötron aktivasyonu analizleri için yüzdürme ve elekten geçirme sonrası elde edilen bitkisel ve hayvansal örnekleri ve kimyasal karekter analizi için toplanan toprak örneklerinin kazı alanında yer alan laboratuvarlarda incelendiğini sözlerine ekledi.
(HK-MT-MT-Y)

 *********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Free Hit Counter