Adamkayalar'da Tahribat
Prof. Dr. Mustafa Şahin
Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı
Vandallık veya akım olarak Vandalizm, bilerek ve isteyerek, kişiye yada kamuya ait bir mala, araca, ürüne veya sanat eserine zarar verme eylemidir.
Vandal, kırma, parçalama, yok etme, kesme, yakıcı madde atma, boya atma yoluyla sonucunu bilerek, başkasının yada kamunun sahiplendiği, önemsediği ve değerli bulduğu okul araç-gereci, toplu taşım araçları, müzede sergilenen veya açık alanda bulunan bir kültür varlığı, resim galerisindeki bir tabloya zarar verir.
Kelime anlamı kırıp-geçirmek olan vandalizm, psikiyatrlar tarafından anti sosyal kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük erkek bireylerde daha sık görülmektedir.
Bu terim ilk olarak Fransız Devrimi sırasında bir din adamı olan Henri Grégoire tarafından, Cumhuriyet Ordusu'nun bazı davranışlarını, İ.S. 455 yılında Roma'yı yağmalayan German soyundan gelen Vandallarla benzerlik kurması ile ortaya çıkmıştır.
Konu kültür varlıkları olduğu için vandalizm bu başlık altında değerlendirilecektir. İnsanlığın ilk ortaya çıkışından günümüze kadar kesintisiz bir şekilde uygarlığın bütün izlerini bünyesinde bulunduran yurdumuzda, ne yazık ki, sonradan görme mirasyedi gibi davranılarak kültür varlıklarımıza geri dönülmesi imkansız zararlar verilmektedir.
Kültür varlıklarımız taşınabilir veya taşınamaz olarak iki gruba ayrılmaktadır. Taşınabilir olanlar, bulundukları anda ilgili müzelere götürüldükleri için koruma altına alınabilme şansına sahiptirler. Vandalizm açısından asıl risk unsurunu taşınamaz olarak nitelendirilen ve bulundukları yerde korunması gereken kültür varlıklarımız taşımaktadır.
Yukarıdaki tanımda da anlaşılabileceği gibi, Vandalizm, masum bir eylem olmayıp, bilerek ve isteyerek zarar vermektir. Taşınmaz kültür varlılarımız açısından en büyük tehlike kontrolsüz bir şekilde arazide dolaşan ve “defineci” olarak tanımlanan kişilerdir. Bunların amacı eşsiz değere sahip olan kültür mirasımızı, ne şekilde olursa olsun bulmak ve çıkartmaktır. Bu amaçla buldukları veya bulduklarını zannettikleri eserlere ulaşmak konusunda herhangi bir engel tanımazlar ve amaca ulaşan her yolu mubah kabul ederler. Bundan dolayı da arkalarında her zaman büyük bir tahribat bırakırlar.
Arazide serseri mayın gibi başıboş dolaşan defineci için, üzerinde herhangi bir nedenle işlenmiş kabartma bulunan kaya kütlesi, içinde büyük hazine barındıran doğal bir kasaya işaret etmektedir! Hazineye ulaşmanın tek yolu da, kabartmayı ortadan kaldırmaktır. Günümüz teknolojisi ile bile bir kayayı ortadan ikiye ayırarak, içine hazine sakladıktan sonra parçaları tekrar birbirine yapıştırmak mümkün değildir. Tam anlamıyla cehaletten kaynaklanan bu yanlış kanı sonucunda her yıl onlarca kaya anıtımız, ne acıdır ki, dinamitle uçurularak yok edilmektedir.
Bu konuyu daha iyi anlaşılabilmesi için iki örnekle açıklamak istiyoruz. 2006 yılında İznik ve çevresinde yaptığımız incelemeler esnasında define ile uzaktan yakından herhangi bir ilgisi bulunamayan bir kaya mezarının dinamitle uçurularak parçalandığını tespit ettik.
Bu terim ilk olarak Fransız Devrimi sırasında bir din adamı olan Henri Grégoire tarafından, Cumhuriyet Ordusu'nun bazı davranışlarını, İ.S. 455 yılında Roma'yı yağmalayan German soyundan gelen Vandallarla benzerlik kurması ile ortaya çıkmıştır.
Konu kültür varlıkları olduğu için vandalizm bu başlık altında değerlendirilecektir. İnsanlığın ilk ortaya çıkışından günümüze kadar kesintisiz bir şekilde uygarlığın bütün izlerini bünyesinde bulunduran yurdumuzda, ne yazık ki, sonradan görme mirasyedi gibi davranılarak kültür varlıklarımıza geri dönülmesi imkansız zararlar verilmektedir.
Kültür varlıklarımız taşınabilir veya taşınamaz olarak iki gruba ayrılmaktadır. Taşınabilir olanlar, bulundukları anda ilgili müzelere götürüldükleri için koruma altına alınabilme şansına sahiptirler. Vandalizm açısından asıl risk unsurunu taşınamaz olarak nitelendirilen ve bulundukları yerde korunması gereken kültür varlıklarımız taşımaktadır.
Yukarıdaki tanımda da anlaşılabileceği gibi, Vandalizm, masum bir eylem olmayıp, bilerek ve isteyerek zarar vermektir. Taşınmaz kültür varlılarımız açısından en büyük tehlike kontrolsüz bir şekilde arazide dolaşan ve “defineci” olarak tanımlanan kişilerdir. Bunların amacı eşsiz değere sahip olan kültür mirasımızı, ne şekilde olursa olsun bulmak ve çıkartmaktır. Bu amaçla buldukları veya bulduklarını zannettikleri eserlere ulaşmak konusunda herhangi bir engel tanımazlar ve amaca ulaşan her yolu mubah kabul ederler. Bundan dolayı da arkalarında her zaman büyük bir tahribat bırakırlar.
Arazide serseri mayın gibi başıboş dolaşan defineci için, üzerinde herhangi bir nedenle işlenmiş kabartma bulunan kaya kütlesi, içinde büyük hazine barındıran doğal bir kasaya işaret etmektedir! Hazineye ulaşmanın tek yolu da, kabartmayı ortadan kaldırmaktır. Günümüz teknolojisi ile bile bir kayayı ortadan ikiye ayırarak, içine hazine sakladıktan sonra parçaları tekrar birbirine yapıştırmak mümkün değildir. Tam anlamıyla cehaletten kaynaklanan bu yanlış kanı sonucunda her yıl onlarca kaya anıtımız, ne acıdır ki, dinamitle uçurularak yok edilmektedir.
Bu konuyu daha iyi anlaşılabilmesi için iki örnekle açıklamak istiyoruz. 2006 yılında İznik ve çevresinde yaptığımız incelemeler esnasında define ile uzaktan yakından herhangi bir ilgisi bulunamayan bir kaya mezarının dinamitle uçurularak parçalandığını tespit ettik.
Bir diğer örnekte ise antik çağın mitolojik kahramanlardan birisi olan Herakles yer almaktadır.
Kabartmaya yakından bakıldığında göbeğine matkapla açılan bir dinamit lokumu deliği dikkat çekmektedir.
Diğer bir ifade ile yöre kültür ve turizmine eşsiz katkı sağlayacak bu görkemli anıt, kabartmanın altında define var düşüncesi ile uçurularak yok edileceği günü beklemektedir. Belki de, geçen bir yıllık süre zarfında çoktan yok edilmiştir. Yukarda da vurguladığımız gibi, günümüz teknolojisi ile bile bir kaya kütlesinin içerisine hazine gizlemek mümkün değildir.
Bu örnekler belki defineci olarak adlandırılan bireylerin, anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip oldukları ve sosyoekonomik düzeylerinin düşük olması gibi nedenler ile açıklanabilir. Bu tür insanların normalleştirilmesi konusunda uygulanacak yöntem bellidir. Bu fertlerin çeşitli projelerle gelir durumlarını düzeltmek belki “defineci Vandalların” ortadan kalkmasında önemli rol oynayacaktır.
Ancak asıl büyük tehlike hali vakti yerinde olan vandallardır. Bunlar hem sosyoekonomik açıdan iyi durumda, hem de önemli mevkilerde bulunabilmektedirler. Bu nedenle de mücadele etmek gerçekten çok zordur. Genellikle ranta dayalı olan eylemleri, yine çoğunlukla kültür varlıklarımız üzerinde geri dönüşü olmayan tahribata neden olabilmektedir. Bunun için sadece çevremize bakmak veya gazetelere göz atmak yeterli olacaktır.
26 Mart 2007 tarihli Akşam Gazetesi’nden Erdinç Akkoyunlu’nun bir haberi: “Mimar Sinan’ın ünlü Rüstem Paşa Camii büyük bir cehaletin kurbanı olmak üzere. Caminin altında bulunan dükkânlara kaçak bodrum katı yapılıyor. Özel mülkiyet olduğu için de müdahale edilemiyor.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan çinileriyle ünlü cami, alt tarafta bulunan dükkan sahiplerinin vurdum duymazlığı nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.
Ünlü haber dergisi Newsweek tarafından bir süre önce “Avrupa’nın en güzel camii” ilan edilen Eminönü’ndeki Rüstem Paşa Camii’nin altındaki dükkânlara yapılan kaçak bodrum katları tarihi yapının temellerine zarar veriyor”. Diğer bir ifade ile hali vakti yerinde olan vandallar, bulundukları mekanı biraz daha genişleterek kendilerine menfaat sağlamak düşüncesi ile tarihi caminin temellerini fütursuzca oymaktadırlar.
Yukarıda sırlanan örnekleri artırmak elbette mümkündür. Kanımızca, bu güne kadar artık olan olmuştur. Bundan sonra bir milat belirleyerek, kendi geçmişimizi yok eden ve ülkemiz kültür varlıklarına büyük darbe vuran vandalizm ile mücadele edilmelidir. Bu konuda geriye sadece ders almak açısından bakılmalıdır.
Bu örnekler belki defineci olarak adlandırılan bireylerin, anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip oldukları ve sosyoekonomik düzeylerinin düşük olması gibi nedenler ile açıklanabilir. Bu tür insanların normalleştirilmesi konusunda uygulanacak yöntem bellidir. Bu fertlerin çeşitli projelerle gelir durumlarını düzeltmek belki “defineci Vandalların” ortadan kalkmasında önemli rol oynayacaktır.
Ancak asıl büyük tehlike hali vakti yerinde olan vandallardır. Bunlar hem sosyoekonomik açıdan iyi durumda, hem de önemli mevkilerde bulunabilmektedirler. Bu nedenle de mücadele etmek gerçekten çok zordur. Genellikle ranta dayalı olan eylemleri, yine çoğunlukla kültür varlıklarımız üzerinde geri dönüşü olmayan tahribata neden olabilmektedir. Bunun için sadece çevremize bakmak veya gazetelere göz atmak yeterli olacaktır.
26 Mart 2007 tarihli Akşam Gazetesi’nden Erdinç Akkoyunlu’nun bir haberi: “Mimar Sinan’ın ünlü Rüstem Paşa Camii büyük bir cehaletin kurbanı olmak üzere. Caminin altında bulunan dükkânlara kaçak bodrum katı yapılıyor. Özel mülkiyet olduğu için de müdahale edilemiyor.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan çinileriyle ünlü cami, alt tarafta bulunan dükkan sahiplerinin vurdum duymazlığı nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.
Ünlü haber dergisi Newsweek tarafından bir süre önce “Avrupa’nın en güzel camii” ilan edilen Eminönü’ndeki Rüstem Paşa Camii’nin altındaki dükkânlara yapılan kaçak bodrum katları tarihi yapının temellerine zarar veriyor”. Diğer bir ifade ile hali vakti yerinde olan vandallar, bulundukları mekanı biraz daha genişleterek kendilerine menfaat sağlamak düşüncesi ile tarihi caminin temellerini fütursuzca oymaktadırlar.
Yukarıda sırlanan örnekleri artırmak elbette mümkündür. Kanımızca, bu güne kadar artık olan olmuştur. Bundan sonra bir milat belirleyerek, kendi geçmişimizi yok eden ve ülkemiz kültür varlıklarına büyük darbe vuran vandalizm ile mücadele edilmelidir. Bu konuda geriye sadece ders almak açısından bakılmalıdır.
***
Mersin'de Adamkayalar Dinamitlendi
Mersin’in Kızkalesi ilçesi Adamkayalar mevkiinde yer alan ve günümüze kadar sağlam bir şekilde gelen on bir adet kabartma, hazine aramak gerekçesiyle dinamit lokumları kullanılarak patlatıldı. Geri dönüşü olmayan bu tahribat, Mersin’in en önemli tarihi eser grubunu yok olmaya sürükledi. Olay, Mersin Üniversitesi Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezi’nin resmi internet sitesinden duyuruldu.
Üniversitemiz Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Durukan konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: “Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın kültür mirasına sabotaj yapılmaktadır. Bu tür tahribatlara, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde rastlanmaktadır. Buradaki durum, Afganistan’daki Buda kabartmasının Taliban örgütü tarafından bombalanarak tahrip edilmesinden farklı değildir. Bu vandal tutum karşısında duyarsız kalmak, eserlerin kaybedilmesinin yanı sıra ülkemizin ve halkımızın imajına zarar verecektir.”
“Her geçen gün artarak devam eden tahribatın önüne geçmek amacıyla, bu mekânda yirmi dört saat bekçi bulundurulması şarttır” diyen Yrd. Doç. Dr. Durukan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu tip kültürel yatırımlar doğrudan ülkemizin prestiji ile ilgili konular olduğu için, masrafların bahane olarak gösterilmesi doğru değildir. Kaldı ki bu ören yeri kısa zamanda kendi masraflarını karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Kontrol edilebilir bir giriş mekanı yapılır ve kapıda düşük bir giriş ücreti alınırsa, buraya yapılacak olan yatırım kısa zamanda geri dönecektir. Bununla birlikte Mersin çok özel bir ören yerine sahip olacak, Adamkayalar ülkemizin prestij noktalarından biri haline gelecek ve kentimizin tanıtımında öncelikli yer alacaktır.”
M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış olan bu eserler, bölgenin antik dönemdeki yöneticilerine (asker-rahip krallar) ve ailelerine aittir. Adamkayalar hem üst düzey yöneticilerin gömüldükleri mezarlık, hem de belli zamanlarda yapılan anma törenleri için bir kült alanıdır.
Kabartmalar, ölmüş olan önemli kişilerin anılarını yaşatmak üzere, yakınları tarafından yaptırılmıştır. Ölen kişi kimi zaman asker, kimi zaman ise rahip giysileri içinde resmedilmiştir. Ölen kişi bazen tek başına, bazen de çevresinde karısı, çocukları ya da hizmetlilerinin bulunduğu bir ortamda tasvir edilir. Konum olarak derin bir vadinin dik yamacındadır. Söz konusu sanat eserleri, Kızkalesi’ne bakan bu uçurumun yüzeyine işlenmeleri nedeniyle, son derece etkileyici bir görkem kazanmışlardır.
http://www.mersin.edu.tr/icerik.php?hid=2779
***
Bu arkeolojik mirası dinamitleyen define arayıcılarını şiddetle kınayalım...Takipçileri olalım!
- Arkeolojik Tahribata Karşı Bilinçlendirme Kampanya...
- Mersin ve Çevresinde Arkeolojik Tahribat
- Mersin'de Arkeolojik Eserlerin Durumu
- Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi
- "Gâvurun Taşı" Değil , Anadolu Mirası!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder