Sayfalar

28 Temmuz 2011 Perşembe

“Mersin’e Modern Arkeoloji Müzesi..."

Arkeo-Sev, “Mersin’e Arkeoloji Müze Binası İstiyoruz" sloganıyla başlattığı çalışmalarını sürdürüyor...


Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden Nuri Özdemir:

Mersin’e modern arkeoloji müze binası isteği haklıdır…” dedi…


Arkeo-sev heyeti, Nuri Özdemir'i makamında ziyaret ederek
Mersin'e Arkeoloji Müzesi  için destek istedi...

 “Mersin’e  Modern bir Arkeoloji Müzesi Gerekli”


“Bir açık hava müzesi gibi tarih zengini bir kent olan Mersin’de daha fazla gecikmeden, modern bir arkeoloji ve tarih müzesi kurulmadır” diyen Arkeo-Sev  Sivil Platformu gönüllüleri, Mersin Büyükşehir Belediyesi’ni ve  Müze’yi ziyaret ettiler.

Mersin -  Arkeo-Sev Özel Haber
29 Temmuz 2011


"Arkeoloji Müze Binası İstiyoruz" etkinliği kapsamında kentte destek arayışlarını sürdüren  Arkeo-Sev’den bir heyet, Mersin Büyükşehir Belediyesi İmar Bayındırlık ve Çevre Komisyonu Başkanı Nuri Özdemir'i  makamında ziyaret ederek bir görüşme gerçekleştirdi.

Arkeo-Sev Sivil Platformu tarafından yapılan yazılı açıklamada:

“Sayın Nuri Özdemir'in konuya son derece olumlu baktığını saptadık. Yeni imar planında, ilgili arazinin “arkeoloji müzesi” olarak  belirleneceği müjdesini vermesi bizi memnun etmiştir.Kent Konseyi başkanı da olan sayın Nuri Özdemir'in “arkeoloji müzesi” istemine sahip çıkması, Mersin adına umudumuzu güçlendirmiştir” denildi.

Arkeo-Sev gönüllülerinden  Şahin Özkan başkanlığındaki  bir diğer heyetin, Merkez Müze'deki görevlilerle süreç hakkında görüş alışverişinde bulunduğu” bilgisinin verildiği basın açıklaması şöyle devam etmektedir:

“Kapısından içeri girince 9000 yıllık zengin Mersin tarihini görsel olarak izleyebileceğimiz, yaşayan bir tarih özelliği taşıyan, modern arkeoloji müzesinin olmayışı, kentimiz için çok büyük bir eksikliktir.

Mersin’deki  arkeolojik kazılardan elde edilen tarihi bulguların, toprak altından çıkarılıp müze deposuna istiflenmesini artık istemiyoruz. Kazı heyetleri için, kültürel  miras öğelerinin " depolarda gizlenmesi" değil, kamuoyuna sergilenebilmesi önemlidir.

2013 Akdeniz Olimpiyatları olmasa bile, Mersin’e modern bir müze binası şarttır. Böyle bir Müze, kentimizdeki arkeolojik mirasa sahip çıkma sürecini çok olumlu bir tarzda etkileyecek; Mersin’in bu tarihsel zenginliğini ulusal ve uluslar arası alanda hak ettiği noktaya taşımaya hizmet edecektir. Yerli ve yabancı ziyaretçiler için, "Tarih ve Arkeoloji Müzesini ziyaret etme fikrini" Mersin'e gelmek için bir gerekçe haline getirebiliriz.

“Mersin’e Arkeoloji Müze Binası İstiyoruz” sloganıyla başlattığımız çalışmaların kısa süre içinde açık bir destek kazanması, bu talebin haklı ve meşru olduğunun bir işaretidir.

CHP Mersin Milletvekili sayın Vahap Seçer’in “kentimize Modern Tarih ve Arkeoloji Müzesi yakışır” diyerek  “Mersin’e Modern Arkeoloji  Müzesi” talebini  bir Basın Bildirisi ile  kamuoyuna açıklamasını sevinçle karşılıyoruz. "Arkeoloji Müzesi" talebine, Mersin’in tüm vekillerinin sahip çıkmasını bekliyoruz."

Arkeo-Sev tarafından başlatılan  "arkeoloji müzesi istiyoruz"  kampanyası temelindeki çalışmaların, modern müze binasının yaşama geçirilme sürecini ilerlettiği belirtilen açıklamada:

"Gönüllü çalışmalarımızla Mersin'e arkeoloji müzesinin kazandırılmasına katkıda bulunuyor olmak, biz Arkeo-Sev’erleri son derece mutlu etmektedir.

Tüm yetkilileri,  “Mersin’e modern müze” talebine sahip çıkmaya ve somut adım atmaya davet ediyoruz” denildi.



Arkeo-Sev heyeti, Muğdat Camii önünde, Arkeoloji Müzesi yapılması öngörülen,
Deniz Müzesi bitişiğindeki yeşil alanı da ziyaret etti...


 Arkeo-Sev  tarafından yapılan yazılı açıklamada:
"CHP Mersin Milletvekili sayın Vahap Seçer’in “kentimize Modern Tarih ve Arkeoloji Müzesi yakışır” diyerek  “Mersin’e Modern Arkeoloji  Müzesi” talebini  bir Basın Bildirisi ile kamuoyuna açıklamasını sevinçle karşılıyoruz. Bu haklı talebe, Mersin’in tüm vekillerinin sahip çıkmasını bekliyoruz" denildi.

****

Mersin'e Modern Arkeoloji Müze Binası!


“Mersin'e Modern Arkeoloji Müze Binası...”

Arkeo-Sev, Mersin'e Arkeoloji Müzesi İstiyor!

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Aşk.. Evlilik... Mezara Kadar Ya da Sonsuza...



8 bin yıllık aşkın fotoğrafı
8 bin yıl öncesine ait ve sevgili oldukları belirtilen çiftin mezarı bulundu.
Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki Hakemi Use Kazısı'nda günümüzden 8 bin yıl öncesine ait, birbirine sarılı kadın ve erkeğin olduğu ve sevgili oldukları belirtilen bir çiftin mezarı bulundu.

Ilısu Baraj Gölü altında kalacak olan tarihi eserlerin kurtarılması amacıyla Bismil'de süren 9 kazıdan biri olan Hakemi Use Tepesi'ndeki kazılarda, tarihi eserlerin gün ışığına çıkarılması sürerken, bereketli Mezopotamya toprakları insanlık tarihiyle özdeş olan aşkın ölümsüzlüğüne bir kez daha tanıklık etti. Kazıda Neolotik (Yeni Taş Çağı) döneme ait mezarda birbirine sarılı ve sevgili oldukları değerlendirilen kadın ve erkek iskeletlerinin bulunduğu mezarın bulunması heyecan yarattı.

Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki Hakemi Use Kazısı'nda günümüzden 8 bin yıl öncesine ait, birbirine sarılı kadın ve erkeğin olduğu ve sevgili oldukları belirtilen bir çiftin mezarı bulundu.

Ilısu Baraj Gölü altında kalacak olan tarihi eserlerin kurtarılması amacıyla Bismil'de süren 9 kazıdan biri olan Hakemi Use Tepesi'ndeki kazılarda, tarihi eserlerin gün ışığına çıkarılması sürerken, bereketli Mezopotamya toprakları insanlık tarihiyle özdeş olan aşkın ölümsüzlüğüne bir kez daha tanıklık etti. Kazıda Neolotik (Yeni Taş Çağı) döneme ait mezarda birbirine sarılı ve sevgili oldukları değerlendirilen kadın ve erkek iskeletlerinin bulunduğu mezarın bulunması heyecan yarattı.

Bu mezarın geçen yıl İtalya'nın kuzeyinde Verona şehri yakınlarındaki Mantua kazısında gün ışığına çıkartılan ve MÖ 5000'lere tarihlendirilen bir erkek ve bir kadının gömülü olduğu mezardan yaklaşık bin yıl daha eski olduğu bildirildi.

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil Tekin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Hakemi Use Tepesi kazısının 2001 yılından bu yana Ilısu Baraj Gölü altında kalma riski olan arkeolojik kültür varlıklarını kurtarma ve belgelemeye yönelik Diyarbakır Arkeoloji Müdürlüğü başkanlığında, Hacettepe Üniversitesi'nden bir ekiple devam ettiğini anımsattı.

Höyüğün kuzey kesiminde Dicle Nehri ile olan bağlantısını anlamaya yönelik başlattıkları çalışmada, ancak 7. sezonunda ana toprağa ulaşma imkanı bulabildiklerini belirten Tekin, burada Neolotik döneme ait özellikle de tarımcı ve köy topluluğunun önemli bir evresini tespit ettiklerini hatırlattı.

İTALYA'DAKİ AŞIKLARDAN BİN YIL DAHA ESKİ

Tekin, Mezopotamya uygarlığının çok önemli bir döneminin varlığını Türkiye sınırları içerisinde tespit ettiklerini, Geç Neolotik Hassuna dönemine ait birbiriyle bütüncül üst üste kurulmuş 5 köyde tespit ettiklerini bunun yaklaşık 200-250 yıllık bir süreci kapsadığını söyledi.

Tekin, bu yılki kazılarda gün ışığına çıkartılan 22 mezardan birinin özellikle çok dikkat çekici olduğunu, kazıda en eski köy kalıntısına ait olan ve bir evin tabanı altında bulunan mezarda yetişkin iki birey saptadıklarını bildirdi.

Yaklaşık MÖ 6 bin 100 tarihlerine ait bu mezardaki iskeletlerin antropologlar tarafından incelenmek üzere Hacettepe Üniversitesine götürüldüğünü belirten Tekin, şöyle konuştu:''Henüz bilimsel çalışmalar sonuçlanmamış olmakla birlikte, otuzlu yaşlarda bir erkek ve yirmili yaşlarda bir kadın, yan yana gömülmüş ve gömme şekillerinden aynı zamanda öldüklerini anlıyoruz. Bireylerin gerçek yaşları ve ölüm nedenleri, geçirdikleri hastalıklar veya belki de ölüm nedenleri bir aşk cinayeti de olabilir.

Bunun gibi ayrıntılı bilgiler çalışmalar sonuçlandıktan sonra netleşecek. Başları Güneydoğuda olan bireylerden erkek olan sırtını kadına dönmüş daha genç olan kadın ise bir elini erkeğin omzuna doğru uzatırken bir bacağını da erkeğin üzerine atmış durumdadır. Geçen yıl İtalya'nın kuzeyinde Verona şehri yakınlarındaki Mantua kazısında gün ışığına çıkartılan ve MÖ 5 binlere tarihlendirilen bir erkek ve bir kadının gömülü olduğu mezardan yaklaşık bin yıl daha eski olan Hakemi Use bireylerinin gerek aynı mezar içinde yer almaları, gerekse yatış biçimleri bunların karı-koca veya sevgili olduklarını düşündürmektedir. Bu ön bilgilerin ışığında Hakemi Use çiftini kazılarda saptanmış Dünyanın en eski aşıklarına ait mezar diyebiliriz. Bugüne kadarki kazılarda saptanmış dünyanın en eski aşıklarına ait mezarı bulduk.''

AA

**

1500 yıllık ‘aşk mezarı’ bulundu!


Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Kemer köyündeki Parion Antik Kenti’ndeki kazılarda, 1500 yıllık olduğu tahmin edilen sevgili mezarı bulundu. Kazı başkanı ve Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cevat Başaran, bu yılki çalışmalar sırasında kentin nekropolünde (mezarlık) ele geçen çok sayıda normal mezarın yanında bir de farklı mezar ortaya çıkarıldığını söyledi. Mezarın geç Roma dönemine ait ve 1500 yıllık olduğunun tahmin edildiğini belirten Başaran, “Birbirine sarılmış durumda 18-25 yaşlarında kadın ve erkek iskelet ortaya çıkarıldı. İskeletler iyi derecede korunmuş. Erkeğin kadına sarılmış olması ise, bunların birbirlerine kavuşamadan öldükleri şeklinde düşünülebilir” dedi.

http://haber.gazetevatan.com/1500-yillik-ask-mezari-bulundu/390230/7/Yasam




5000 Yıllık Aşk...

İtalya'nın kuzeyindeki Valdaro bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda, birbirine sarılmış bir çiftin 5 bin yıllık iskeletleri bulundu.

Arkeologların "Valdaro aşıkları" adını taktıkları iskeletlerin genç yaşta ölen bir adamla, ruhuna eşlik etmesi için öldürülerek onunla birlikte gömülen eşine ait olduğu tahmin ediliyor. Adamın belkemiğinde bir ok, kadının yanında da bir ok başı bulundu.

Kazı ekibinin lideri Elena Menotti, daha önceki kazılarda çok sayıda birbirine sarılmış anne-çocuk iskeletine rastladıklarını ancak ilk kez birbirine sarılmış bir çiftin iskeletini buduklarını söyledi. Menotti, "Bu bulgu beni çok heyecanlandırdı. Tüm İtalya'da çok sayıda kazıya katıldım ancak hiçbiri beni bu kadar heyecanlandırmamıştı" dedi.



Le territoire de l’actuelle province de Mantoue se présente comme un des plus riches du point de vue archéologique de la Lombardie.

Les témoignages du passé, surtout de la préhistoire sont conservés au musée archéologique national qui se trouve Place du Chàteau. L’àge du bronze avec son matériel provenant du territoire de Mantoue témoigne de la richesse et de la vie animée de cette surface occupée par un réseau de nombreux hameaux. Ce matériel provient des nécropoles étrusques telle que celle de la vallée Prati à Pietole où on trouve la preuve du rite de l’incinération où celle de Roncoferraro où on trouve la preuve du rite de l’inhumation où encore à Vallona de Ostiglia où l’ on a retrouvé une des rares nécropoles où étaient pratiqués les deux rites.
Avec l’àge du fer, l’archéologie de Mantoue s’enrichit d’importants objets qui attestent la présence depuis déjà au XI siècle a.C. de la culture vénicienne sur la rive gauche du fleuve Mincio, avec les tombes véniciennes de Villimpenta.
Au V siècle a.C le hameau de Forcello Bagnolo San Vito fut un important centre du territoire étrusque au nord du Po. De récentes fouilles permirent de retrouver non seulement des ceramiques mais surtout du matériel, des amphores qui témoignent que dans la région, on importait dès lors du vin et de l’huile de la Méditerrannée orientale, des ceramiques polychromes en pàte de verre de provenance étrusque.

Dans le site archéologique de Valdaro fut retrouvée en 2007 un e sépulture étrusque néolithique appelée “les deux amants”. Il se traitait de deux corps enlacés, un homme et une femme inhumés dans un unique tombeau. Une découverte à vrai dire exceptionnelle. En 2009 dans le mème site archéologique fut retrouvé le tombeau du “Chasseur Orion” et de son chien Sirius, un témoignage du rapport de fidèlité et de confiance remontant à plus de 5000 ans.

Qu’il s’agisse d’un chasseur on en a la certitude gràce aux flèches lanciforme en silex et à une lame du mème matériel retrouvés sur les lieux. Le chien où loup soit-il était de petite taille probablement un chiot. Cela peut faire penser au mythe grec d’époque successive, selon lequel Orion excellent chasseur fut tué par Artémis et fut fixé à jamais dans la voùte céleste par Zeus avec son chien qui fut peut-ètre sacrifié. On ne le saura jamais comme on ne saura jamais, non plus, la cause de la mort des deux amants.http://guideturistichemantova.it/Francais/?p=17
***

Fethiye‘de 2 Bin 500 Yıllık Kaya Mezarlar "Aşk Kurbanı"

Muğla‘nın Fethiye ilçesindeki tarihi Amintas Kral Mezarları, duvarlara yağlı boyayla yazılan "aşk" cümleleri nedeniyle tanınmaz hale geldi.

Fethiye‘de 2 bin 500 yıllık Likya medeniyetinin görkemini yansıtan tarihi kaya mezarların talanı sürüyor. Çevre şartları kadar definecilerin de zarar verdiği kaya mezarların şimdiki düşmanı ise kendini bilmez aşıklar oldu. Likya medeniyetinin görkemini dünyaya gösteren ve Muğla‘dan başka yerde bire bir örneği bulunmayan tarihi Amintas Kral Mezarı, duvarına yazılan yağlı boya "aşk" mesajları nedeniyle tanınmaz halde. Sadece yaz mevsimlerinde ve mesai saatleri içerisinde bir gişe görevlisinin bulunduğu

Amintas Kral Mezarı‘nın, talan edildiği için şimdilik sadece mezar odası ve sütunları ayakta.

Akşamları tinercilerin ve alkoliklerin uğrak yeri haline geldiği için sık sık şikayet konusu olan kaya mezarlara yazılan yazılardan rahatsız olan vatandaşların buldukları çözüm ise yazılan yazılar kadar kötü. Mezarların duvarlarına yağlı boya ile yazılan yazıları silmek isteyen vatandaşlar yine yağlı boya ile mezar duvarlarını boyuyor.

Fethiye‘deki ve Dalyan‘daki kaya mezarların yok olduğuna dikkat çekerek konuyla ilgili bir çalışma yapan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Görevlisi Altan Türe, Fethiye‘deki Amintas Kral Mezarlarının Ortaca‘nın Dalyan beldesindeki tarih hazinesi kaya mezarların kaderini paylaştığını söylemişti. Mezarların olumsuz hava, doğa koşulları ve insan eliyle yapılan tahribatın kurbanı olduğunu anlatan Türe, sütunları eriyen, duvarlarına sprey boyayla yazılar yazılan, içi çöplüğe dönen kral mezarlarının kurtarılmasını istemişti.

********

Antik Dönemde Kullanılan Harç Türleri



Soli-Pompeiopolis antik Liman yapısında harç kulanımı...




Antik Dönemde Kullanılan Harç Türleri


Antik dönemde ustalar harç ve sıvaların dayanırlıklarını arttırmak için harcın içine kan, yumurta, albümin, peynir, reçine gibi organik veya pişmiş toprak gibi (Kırılmış ve öğütülmüş olarak ) inorganik maddeler eklerlerdi. Bu maddelerden bazıları sertleşmeyi sağlamak, bazıları sertleşmeyi geciktirmek, bazıları ise sertleşmeden sonra dayanımı arttırmak için kullanılmıştır. Bazı yerlerde ise saman, bitki lifleri, hayvan kılları hatta insan saçı kireç ve alçı sıvalarda bağlayıcı olarak kullanılarak dayanıklılıkları arttırılmıştır. Dolgu maddeleri olarak ise kum, puzzolana, kırılmış taş, mermer ve tuğla parçacıkları kullanılmıştır. Harç ve sıvaların dayanımları dolgu maddelerinin ebatları ve kalitesiyle yakından ilgilidir.

a. Horasan harcı
Kullanılan malzemelerin direncini arttırmak için malzemenin içine yumurta akı, kan, peynir, reçine, pişmiş toprak gibi katkı maddeleri katarak meydana getirdikleri harçtır. Bazı uygulamalarda saman, bitkisel lifler, insan kılları vb. bağlayıcı maddelere karıştırılmış, dayanıklılığın artması amaçlanmıştır. Horasan harcı olarak bilinen harç, içinde pişirilmiş ve öğütülmüş toprak ürünleri katılan bir malzemedir. Bazı uygulamalarda kireç, kum ve çakıl karışımı da görülür.
b. Alçı harçlar
Harçların hazırlanmasında kullanılan diğer bir bağlayıcı malzeme alçıdır. Günümüzden 4.500 yıl önce Mısırlılar, piramitleri, yaklaşık 2 ile 45 ton arasında değişen taş bloklar ve alçı harcı kullanarak inşa etmişlerdir. Alçı harcının bu inşadaki fonksiyonu bağlayıcılık olmayıp taş blokların düzgün yerleşmesinde sürtünmeyi azaltmak olmuştur.

c. Kireç harçlar
Antik dönemlerde çimentonun bulunmasına kadar geçen sürede, kireç yapıların inşalarında kullanılan en temel bağlayıcı malzeme olmuştur. Kirecin elde edilmesinde kullanılan ham madde kireç taşlarıdır

d. Roma betonu
Roma betonu (opus caementicium) modern betona benzer ve agrega (kum, çakıl, kırmataş), bağlayıcı malzeme ve suyun karışımından meydana gelen yapay bir yapı malzemesidir. Agrega aslında çakıl, iri taş-moloz ve tuğla parçaları gibi bir dolgu malzemesidir. Bağlayıcı ise, ıslak agrega (sulandırılmış) ile karıştırılıp, kuruduğunda sağlam bir malzeme meydana getirir. Birçok malzeme, hatta çamur (kil) dahi bağlayıcı madde ve harç olarak kullanılabilir. Tarihsel olarak kireç veya alçıtaşı bağlayıcı madde olarak kullanılmış, moloz taşlarla karıştırılıp kuvvetli bir harç (kireç harcı) meydana getirilmiştir. Roma’nın bu temel yapı karışımına katkısı, birincil bağlayıcı olarak, İtalya merkezinde Baiae yakınlarında ve Vesuvius Dağı’nın eteklerindeki kentlerin çevresinde bulunan özel bir volkanik toz olan Pozzolona’yı (puzolan) ilave etmesidir.

e. Pozzolona
M.Ö.150′ lerde keşfedilen özel bir volkanik toz olan Pozzolona sayesinde Romalılar su altında da uygulama yapmıştır. Genellikle kireç ile karıştırılan puzzolanın su altındaki uygulamalarda saf hali kullanılmıştır. Puzzolona, agrega ile birlikte çok kuvvetli bir harç oluşturur. Roma İmparatorluğunun büyük bir bölümünde benzer volkanik tozlar bulunmamasından dolayı bu yerlerde yerel malzemeler (alçıtaşı veya kireç) bağlayıcı madde olarak kullanılmıştır.

f. Agrega
Kum ve çakıl (veya kırma taş) karışımı olarak bilinir. Genellikle büyüklüğü 1-4 mm arasında olan agrega kum olarak, 8-31,5 mm arasında olan agrega ise çakıl olarak adlandırılır. Agrega aslında bir dolgu malzemesidir ve doğal veya yapay olabilir. Doğal agrega, kum ocaklarından, dere yataklarından ya da deniz kıyısından elde edilir. Yapay agrega ise taşların, bu iş için üretilmiş araçlar (konkasör) ile kırılmasıyla mekanik olarak üretilir. İnşaat mühendisliğinde beton harcından yol kaplamasına kadar çok geniş bir kullanım alanı vardır.
Tabii etkenlerin etkisiyle ufalanma ürünü olup tabiatta hazır rastlanan tanelere iriliklerine göre kum veya çakıl adı verilir. Ufalanma, insan eliyle veya makineler yardımıyla yapılacak olursa kırmızı taş veya sadece kırma denilen agrega elde edilir. Doğal taş yerine tuğla, kiremit gibi yeteri kadar sert ve sağlam bazı sanayi ürünleri veya atıkları da kırma olarak kullanılır. Demek ki, agregalar kırma taş, dışık, çakıl, kum ve benzerleri gibi taneler olup bir bağlayıcı yardımı ile bağlandıkları vakit beton, harç, asfalt veya benzerleri gibi sağlam kütleler meydana getiren cisimlerdir.


Hazırlayan: Rabia Aktaş

Kaynakça:
Çördük, A., Yunan ve Roma Mimarisindeki Yapı Teknikleri, YayınlanmamışYüksek Lisans Tezi, İzmir 2006.
Vitrivius, Mimarlık Üzerine On Kitap, 2005

http://www.arkeo-tr.com/antik-donemde-kullanilan-harc-turleri.html






Soli-Pompeiopolis antik Liman yapısında kulanılmış harç...
Günümüzün çimento'sunun ömrü  en çok 70 yıl olduğu halde,
Soli-Pompeiopolis antik limanı  yaklaşık 1750 yıldır bu özel harç'ın sağlamlığını yansıtıyor...




***********************


21 Temmuz 2011 Perşembe

ÖNASYA'DA YAPILAN İLK ARKEOLOJİK KAZILAR

Araş. Gör. Murat Türkteki

Giriş

Kraliçe Maria Amalia Christine'in eski eserlere olan ilgisi, daha doğrusu antika merakı sayesinde 1748 yılında Pompei'de ilk kazılar başlamıştır. Bu kazılarla birlikte Avrupa'lı aristokratların antika eser edinme tutkusu ilk arkeolojik kazıların da başlamasına neden olmuştur. İtalya'da Vezüv yanardağının yakınlarındaki Pompei ve Herculaneum kazılarından ele geçirilen buluntular, J.J. Winckelmann tarafından yayınlanmış ve böylece arkeoloji biliminin de temelleri atılmıştır. Avrupa'lı aristokratların önceleri gösteriş merakıyla, sadece eser toplama amacına yönelik bu kazıların ardından, gözlerini Önasya'ya çevirmeleriyle birlikte Pompei kazılarından yaklaşık bir asır sonra öncelikle Mezopotamya'da bugünkü Irak sınırları içerisinde bulunan bölgede ilk kazılar başlar.



Mezopotamya Haritası (Kaynak Oriental Institute)


Ninive Kazısı

Bölgedeki ilk kazı Ninive ve yakınındaki Khorsabad kazılarıdır. Fransız Paul-Emile Botta (1802-1870) tarafından 1842'de başlatılan kazılara, daha sonra İngiliz Henry Layard (1817-1894) devam etmiştir.



Ninive surundan bir görünüm


Ninive kazıları sırasında aynı zamanda Akad Kralı II.Sargon'un Khorsabad'daki sarayı da kazılmıştır. H. Layard'ın ardından kazıları 1852 yılından itibaren Hormuzd Rassam sürdürmüştür. Yerleşmede Assur ve Akkad dönemlerine ve IV. Binyıla ait bulgular ortaya çıkarılmıştır. 





Ninive'nin kuzeydoğusunda yer alan Khorsabad'daki kazı alanından bir görünüm
(Kaynak Oriental Institute)


Akkad Kralı Sargon'a ya da Naram-Sin'e ait olduğu düşünülen ve Ninive'de ele geçirilmiş tunç başlık


Nimrud Kazısı

Bugünkü Musul şehrinin 30 km kadar güneyinde Dicle Irmağı kıyısında yer alan Nimrud'da, H. Layard tarafından 1845-1852 yılları arasında kazılar gerçekleştirilmiştir. Assur krallığı ve Akkad Dönemlerine ait buluntular ele geçmiştir.


Nimrud şehri hava fotoğrafı



Nimrud sfenksli giriş*

Nimrud Assur Dönemi ortostatları


Assur Kazısı
Musul'un 100 km kadar güneyinde bulunan ve Assur Krallığı'nın başkenti olan yerleşmedeki arkeolojik kazılar, İngiliz Austen Layard tarafından, 1847 yılında başlanmış daha sonra Alman Walter Andrae tarafından devam ettirilmiştir. Assur kentinde en son 2001 yılında Alman bir ekip tarafından kazılar gerçekleştirilmiştir.

Assur Kenti*

Assur kenti 2001 yılı kazılarından bir görünüm (Kaynak:www.assur.de)


Tello Kazısı
Mezopotamya'nın güneyinde Dicle ile Fırat'ın birleştiği noktada yer alan Tello'da (Lagaş) kazılar Fransız Ernest de Sansec tarafından 1877-1881 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Özellikle Sümer dönemi'ne ait bulgular ortaya çıkarılmıştır.


Tello (Lagaş) yerleşmesi



Tello (Lagaş) Kazı alanından bir görünüm



Tello (Lagaş)



Nippur Kazısı
Güney Mezopotamya'da Fırat ve Dicle Irmaklarını arasında bulunan yerleşmenin kazıları, Pennsylvania Üniversitesi adına John P. Peters tarafından 1888-1900 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. III. Ur Sülalesi, Sümer ve Babil dönemlerinde yerleşim görmüştür.


Nippur şehri görünümüFırat'ın eski bir yatağının her iki kıyısını da içine alan şehir arazisi, aslında bataklık bir alan olmasına rağmen üst üste gelen yerleşimleriyle devamlı bir yerleşme haline gelmiştir.

Nippur kazılarından bir görünüm

Mezopotamya'nın, özellikle Irak bölgesinin dışında da kazılar yapılmıştır. Filistin bölgesinde 1891-1893 yılları arasında Kudüs'te İngiliz Frederic Bliss tarafından kazılar gerçekleştirilmiştir.




Babil Kazısı
Fırat'ın doğu kıyısında bulundan Babil şehri 16.Yüzyıl'dan itibaren bilinmektedir. İlk defa C. S. Rich 1811-1817 yılları arasında, daha sonra A. H. Layard 1850'de kazılar yapmışlardır. Ardından 1851-1854 yılları arasında Oppert başkanlığı'ndaki Fransız ekip tarafından çalışmalar devam ettirilmiştir. Ancak Babil'deki ilk sistemli kazılar Alman Robert Koldewey tarafından 1898-1912 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Şehrin ilk kuruluşu Babil Krallığı öncesine dayanmakla birlikte yazılı kaynaklarda MÖ.VI. yüzyıldan itibaren rastlanır.


1 Nisan 1902'de İştar Kapısının Ortaya Çıkarılışının ilk günü


12 m yüksekliğindeki İştar Kapısı'nın dışında şehrinin 7 kapısı daha olduğu bilinmektedir.




İştar Kapısı üzerindeki hayvan betimleri


Jericho (Eriha) Kazıları
Ürdün'de, Şeria Irmağı'nın vadisinde, Lut gölünün kuzey ucunda bulunan yerleşmede 1867, 1930, 1963 yıllarında İngilizler (J.Garstang), 1952-1956 K.Kenyon ve E. Sellin tarafından 1907-1911 yılları arasında kazılar yapılmıştır. MÖ. VII. binyıl'dan itibaren yerleşilmiştir.


Jericho yerleşmesinin havadan görünümü


Jericho'dan Neolitik Döneme tarihlenen kule

Tell Halaf Kazıları
Habur nehri'nin kıyısnda yer alan Tell Halaf'ta Alman Max Freiherr von Oppenheim tarafından 1907-1913 yılları arasında kazılar gerçekleştirilmiştir. Kalkolitik döneme tarihlenen ve Kuzey Suriye ve Mezopotamya'da yayılmış olan kültüre ait ilk bulgular burada ele geçirildiğinden, kültürün adı da Halaf Kültürü olarak bilinmektedir.


Halaf Kazıları'ndan bir görünüm


Halaf Kültürü'nin karakteristik çanak çömleği

Halaf yuvarlak planlı yapı

Önasya'da gerçekleştirilen diğer kazılar
Kudüs Kazıları: İngiliz Frederic Bliss, 1891-1893 yılları arasında kazılar yapılmıştır.

Tell Cezir: İngiliz Macalister tarafından 1899-1909 yılları arasında kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir.

Baalbek Kazıları: Alman arkeologlar Puchstein ve Schulz tarafından 1900-1905 yılları arasında kazılar gerçekleştirilmiştir.

Tell Tanek: Avusturyalı E.Sellin tarafından 1901-1904 yıllarında kazı çalışmalar yapılmıştır.

Fara Kazısı: 1902 yılında Berlin Müzesi müdürlerinden Delitzch tarafından hem Fara hem de Ebulhatab da kazı gerçekleştirilmiştir

Mşatta: 1902 yılında Alman arkeoloji heyeti tarafından Tell Mütesellim ve Hirbet Ül Lecnan: Alman Schumacher tarafından 1903-1904 yıllarında gerçekleştirilmiştir.

Bismaya Kazısı: Chicago Üniversitesi adına E.J Banks 1904 yılında kazılara başlamış ardından R.F Harper 1905 yılında kazılara devam etmiştir.

Samarra Kazısı: Alman Sarre tarafından 1911 ile 1913 yılları arasında gerçekleştirilmiştir
Ahimer Kazıları: Fransız Genoouillac tarafından 1911-1912 yıllarında kazılar yapılmıştır.
Balata Kazıları: E.Sellin tarafından 1912-1913 yıllarında kazı çalışmaları yapılmıştır.

Söz konusu tüm bu çalışmalar aslında eskiyi anlamak ya da aydınlatmaya çalışmaktan çok, eser toplamaya yönelikti. Böylece özellikle Mezopotamya'dan çok sayıda eser ele geçirilerek önce Avrupalı koleksiyonculara, daha sonra ise bugün çok sayıda eser barındıran büyük müzelere taşındı. Ancak bu ilk kazılar her ne kadar büyük tahribatlara yol açmışsa da, arkeolojik kazı sistemlerinin geliştirilmesine ve bugün çok sayıda bilim dalı ile birlikte yürütülen kazı ve kazı sonrası çalışmalarının ortaya çıkarılmasının da yolunu açmıştır.

http://turkinst.org/tr/dosyalar/onasyailkkazilar/index.htm


****************

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Soli-Pompeiopolis Sütunları İçin Tedbir Alınmalı!

 

 

**

**

 

Soli-Pompeiopolis Sütunları Önünden Geçen
301. Sokak Sahil Yolu İçin
Tedbir Alınması Hakkında Dilekçe:


Sayın Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu'na,

Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne

Mersin Müzesi Müdürüne

Mimarlar Odası Mersin Şubesi'ne

Mezitli Belediyesi’ne




Mersin Merkez İlçe Mezitli’de, Viranşehir bölgesinde, Soli-Pompeiopolis 1. dereceden arkeolojik sit alanında, Güney-Liman ucundaki sütunların önünden, antik Liman çanağı dolgusu üzerinden,  haritada “301. Sokak” olarak yer alan bir karayolu geçmektedir.

 (
http://www.netkayit.com/turkiye-haritasi.php?l=36.74314849788877,34.54024314880371 )


Antik liman yoluyla şehre girişin sağlandığı ana kapının bulunduğu varsayılan alan üzerinden geçen ve ayağa dikilmeye çalışılan sütunlara 3 metre mesafede bulunan “301. Sokak” karayolu, antik liman çanağının kazılmaya başlanmasıyla birlikte, zaten  çalışmaların en temel engeli halini alacaktır.

Tarafımızdan, 21 Ocak 2011 günü  Soli-Pompeiopolis antik şehir ve limana yapılan keşfi takiben  kaleme alınan raporumuzda:
“…. Liman parkı yönündeki asfalt yola, Karayolları ile iletişim halinde, çift taraflı hız ve ağırlık uyarı panolarının yerleştirilmesi yanında çift taraflı kasisler konulmasında sütunların geleceği için yarar olacağı gözlemlenmiştir” denilmişti:

Farklı kurumlara ve bu arada Mezitli Belediyesi’ne de sunulan Arkeo-Sev’in ilgili raporunda önerilen  “hız ve tonaj sınırlaması” gibi tedbirlere, “301. Sokak” yolunun ilgili bölümlerinde, başvurulmadığını üzüntüyle saptıyoruz.

Soli-Pompeiopolis için bütünlüklü ve ana hedefli bir koruma planı yapılmadan,  güney uçtaki 14 sütun için özel bir restorasyon projesi hazırlanmış ve Mezitli Belediyesi’nin hazırladığı bu projeye Mersin İl Özel idaresi tarafından % 80 katkı payı karşılığı 800 000 Tl.  aktarılmıştır.  İlgili sütunların restorasyon yapım işi yüklenci firma tarafından yürütülmektedir.

Arkeo-sev tarafından bölgede yapılan incelemeler, şu an itibariyle, restore edilen sütunlara 3 metre mesafedeki “301. sokak” sahil yolu üzerinde hız ve tonaj limitine ait bir tedbir alınmadığını; restorasyon çalışmasının ise sürmekte olduğunu göstermektedir.

Haritada “301. Sokak” olarak geçen bu karayolunda, sütunlar bölgesinde oluşan vibrasyon ve rezonansın yıkıcı etkisine karşı bir tedbir düşünülmeden, sütunların ayağa kaldırılması çalışmasına devam edilmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz.

Bu noktada, yüklenici firmaya da sorumluluklarını özel olarak anımsatmak istiyoruz.

Biz Arkeo-sev olarak, şu anda üzerinde özel bir hız ve tonaj kısıtlaması olmayan  “301. Sokak” yolu ile ilgili olarak:

- Uzun vadede, “Madımak Sitesi” ile “Jasmin İşletmesi” arasındaki bölümün taşıt trafiğine tümüyle kapatılması,

- Acil olarak ise, “Madımak Sitesi” ile “Jasmin İşletmesi” arasındaki bölümde hız ve tonaj limitli bir uygulamaya geçilmesi,
gerektiğini düşünüyoruz.

Bu noktada, bir  “bilirkişi heyeti”nin yerinde incelemesine bağlı olarak, uygun görülen önlemlerin acilen alınmasını saygılarımızla arz ederiz.

Arkeo-Sev Projesi Girişimi



Ek: Fotoğraflar
http://www.facebook.com/media/set/?set=a.162978870442509.41628.100001911912436

****

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Arkeo-Sev, Mersin'e Arkeoloji Müzesi İstiyor!



Arkeo-Sev sivil girişimi tarafından 13 Temmuz’da, Mersin Müzesi ziyaret edildi ve
müze müdürü Songül Ceylan Bala ile bir görüşme gerçekleştirildi.




Arkeo-Sev : “Mersin'e Modern Arkeoloji Müzesi İstiyoruz!”


‎“Mersin’e Arkeoloji Müzesi!” talebi temelinde bir etkinlik yürütmekte olan (arkeolojik mirasın korunması amacıyla toplumun bilinçlendirilmesi için oluşturulan) Arkeo-Sev sivil girişimi tarafından 13 Temmuz’da, Mersin Müzesi ziyaret edilerek; müze müdürü Songül Ceylan Bala ile bir görüşme gerçekleştirildi.

Bu sivil çabayı destekleyen emekli öğretmen-yazar Ahmet Ümit Aloğlu ve Mersin Akdeniz Rotary Kulübü temsilcileri ile birlikte “Müze Ziyareti”ni gerçekleştiren Arkeo-Sev gönüllüleri, “Mersin’e modern bir arkeoloji müze binası yapılması yönündeki talebin haklılığını yerinde görmek ve müdürümüzle konuyu görüşmek için buradayız” dediler.

“Bizler, Muğdat Camii ile Mersin Deniz Müzesi civarında yapılması öngörülen yeni Arkeoloji ve Tarih Müzesi binası için hazırlanmış projelerin hayata geçmesinin zamanı geldiği kanısındayız” diyen Arkeo-Sev gönüllülerinin yaptıkları  yazılı açıklama şöyle devam ediyor:

“Modern bir müze alt yapısına sahip olmadan, Mersin'e ait arkeolojik zenginliğin değerini tam olarak yansıtabilmek; bu tarihi değerleri tüm vatandaşlarımıza; yerli-yabancı ziyaretçilere tanıtmak; öğrencilere doyurucu eğitimler verebilmek çok zor olmaktadır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı web sayfasında, Mersin Merkez Müzesi envanterine kayıtlı, toplam 14 604 adet eser bulunduğu yazılı olmakla birlikte; Mersin Müze Müdürü sayın Songül Ceylan Bala, envanter kayıtlarında 30 000 eser göründüğü bilgisini vermiştir.

Mersin Merkez Müzesinde, bunların sadece %10 kadarı, yani yaklaşık 1500/3000 adet arkeolojik eser sergilenebiliyor. Toplam 150 m2 civarında olan iki kapalı salonun yetersizliği daha fazla sayıda arkeolojik değerin sergilenmesine izin vermiyor.

Ayrıca, Soli - Pompeiopolis, Yumuktepe ve Elaiussa Sebaste (Ayaş) kazılarından her yıl Müze'ye onlarca yeni eser taşınmaktadır. Müze sergi salonları yeterli olmadığı için, bu eserler doğrudan kapalı depolara yerleştirilmek zorunda kalınmaktadır.



Modern Bir Arkeoloji Müzesi Talebi


2011 yılındaki Mersin için bu talep artık temel bir gereklilik olarak ifade edilmelidir.

Mersin'in, 2013 Akdeniz Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak olması, bu talebi daha acil kılıyor.

Bu nedenlerle, modern bir müze binasının 2013 Akdeniz Oyunları’na kadar mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Akdeniz Oyunları kapsamında ziyaretçilere kültürel zenginliği sergileyebilmek, kent yaşamına önemli katkılar sağlayacaktır.

Müze binasının halkın rahat ulaşabileceği bir alanda olmasını önemsiyoruz. Müze, Muğdat Camii ile Deniz Müzesi yakınında, tahsis edilmiş hazine arazisi üzerinde inşa edilmelidir.

“Tarih zengini bir kent” olan Mersin’in bu kültürel varlıklarının sergilendiği; günümüz Mersin’ine yakışan bir “arkeoloji ve tarih müzesi” için, ilgili tüm kurum ve kuruluşların çabasını rica ediyoruz.”





**********

7 Temmuz 2011 Perşembe

Soli-Pompeiopolis İçin Bütünlüklü Koruma Planının Önemi



Soli Pompeiopolis'in, sütunlu caddesinin güney kısmının restorasyonu çalışmasına emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bu alanda atılan her olumlu adımı destekliyoruz.

Fakat, bu desteğin yanısıra, Arkeo Sev olarak, Sütunlu caddenin 3 metre önünden geçen karayolunun en kısa zamanda taşıt trafiğine kapatılmasının doğru olacağını anımsatmak istiyoruz.

Arkeosev 21 Ocak 2011 tarihli keşif gezisi raporunda, sütunlu yolun güney ucundaki yolun kasislerle, hız ve tonaj tahditleriyle denetime alınmasını önermişti. Biz, prosedürün ne olduğunu; bu yolun hangi kurumun yetki alanında olduğunu vb. bilmiyoruz. Bunun ayrıntı konusu olduğunu düşünüyoruz. 

Önemli olan temel konu şudur: Bugün itibariyle,  fotoğraflarda görüldüğü gibi, restorasyonu yapılmakta olan Sütunlu Cadde önünde yol serbestisinde en küçük bir kısıtlama bulunmuyor.  Öte yandan ise, ağır iş kamyonları dahil her türlü araç trafiğine açık bu yola 3 metre mesafedeki  sütunlar restore edilmekte; çift taraflı yedişer sütunun ayağa dikilmesi çalışması yürütülmektedir.Bu iki şey, dünyanın hiçbir yerinde, aynı anda, yanyana bulunamaz.

Fakat yayınladığımız fotoğraf gayet net anlatıyor...

Soli-Pompeiopolis antik kentinde, 1. derecede arkeolojik sit alanı içinde kalan belki de en önemli bölgede, antik  liman ile sütunlu yol girişi arasındaki alan üzerinden ve ayağa dikilmeye çalışılan sütunlara 3 metre mesafeden geçen; hiçbir hız ve tonaj kısıtlaması olmayan bu yolun taşıt trafiğine en kısa zamanda kapatılması gerekir.

Bu çalışmaların şu anından itibaren, bu kara yolunun, doğu ucunda Madımak Sitesi önü ile  ve batı ucundaki Jasmin İşetmesi önü arasında kalan bölümün motorlu taşıt trafiğine tamamen kapatılmasının uygun olduğunu düşünüyoruz.

İlgili ve yetkili tüm kurumlarımızdan, "bu iki şeyin  bir arada olamayacağı" fikrinden hareketle, acil tedbir ve karar alıp uygulamalarını rica ediyoruz.

Bu olay bir kez daha gösteriyor ki, Soli-Pompeiopolis ile ilgili her türlü çalışma,  bütünlüklü bir "koruma planı" çerçevesinde ele alınmalıdır. Böyle kapsamlı, bütünlüklü bir  koruma planı parçası olarak ele alınmayan tedbirlerin, bir süre sonra, işe yaramayacak veya hatalı bir uygulama olarak nitelenmesinin az olmadığını; çalışmaların yaz-boz'a dönüşmesi tehlikesi içerdiğini biliyoruz. Kaya mezarların kendi haline terk edilmemesi; defineci tahribatlarına karşı etkin tedbirler alınması; kaçak yapıların ve ağaçlandırılmış bahçelerin; işyerlerinin, dökülü molozların kaldırılması vb. hep böyle bir plana bağlı ele alınırsa, sonuçlar daha başarılı olacaktır.

Bizim için Soli-Pompeiopolis antik kenti için "bütünlüklü bir  koruma planı", yöreyi bütün çevresiyle birlikte ele alan ve Soli antik kentini Unesco dünya miras listesi adaylığına hazırlamayı öngören  bir koruma planı olarak ele alınmalıdır. 

Soli-Pompeiopolis için bütünlüklü koruma planı,  sağlam bir pusula edinerek Akdeniz'e açılma gibidir! 

Antik kentin bütün ihtişamıyla ayağa kaldırılması, her şeyden önce böyle kapsamlı-bütünlüklü  bir planın yapılmasına bağlıdır.

Öteki türlü, şimdi olduğu gibi, bir yandan büyük maddi meblağlarla sütunlar ayağa kaldırılmaya çalışılır ve  öte yandan da, bu sütunların 3 metre  önünden onlarca tonluk iş araçlarının geçtiği cadde trafiğe açık bırakılmaya devam edilir!

Lütfen, bu kabul edilemez duruma en kısa zamanda son verilmesi  yönündeki ricamız dikkate alınsın...





http://www.facebook.com/media/set/?set=a.119161451490918.20622.100001911912436

4 Temmuz 2011 Pazartesi

“Mersin'e Modern Arkeoloji Müze Binası...”

 Arkeo-Sev :


 “MERSİN’E MODERN ARKEOLOJİ MÜZE BİNASI...”


 

















Arkeo-Sev: 
Tarih zengini Mersin’e Modern Bir Arkeoloji Müzesi Binası İstiyoruz!”

 
Arkeo-Sev Girişimi tarafından yapılan açıklamada, Mersin’e modern bir Arkeoloji Müzesi binasının acilen yapılması istendi.

Arkeo-Sev Girişimi sözcüsü Safa Kaçmaz, Mersin Haberci Gazetesi  Haber Müdürü Meltem Ahatoğlu’na yaptığı açıklamada, ‘kentin, modern bir arkeoloji müzesine ihtiyaç duyduğunu’ vurgulayarak, “2013 Akdeniz Oyunları kapsamında kente gelecek misafirlere mevcut müze binasını, 'kent arkeoloji müzesi' olarak tanıtmayalım” dedi.

Safa Kaçmaz yaptığı açıklamada, “Modern bir arkeoloji müzesi talebine tüm Mersinlilerin destek vermesi gerekiyor. Mersin’de arkeolojik zenginliklerin değerini tam olarak ortaya çıkarmak; bu değerleri tüm vatandaşlarımıza; yerli-yabancı ziyaretçilere tanıtmak; öğrencilere doyurucu eğitimler verebilmek mevcut müze binası koşullarında mümkün görünmüyor.  Mersin için hazırlanmış olan ‘modern müze binası planı’nın acilen ve 2013 Akdeniz Oyunları’na kadar mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Müzenin halkın rahat ulaşabileceği bir alanda olması da önem taşıyor. Muğdat Camii ile Deniz Müzesi yakınında tahsis edilmiş hazine arazi üzerinde, Mersin’in tüm tarihi zenginliğinin sergilendiği; günümüz Mersin’ine yakışan bir arkeoloji müzesinin yapılması konusunda ilgili tüm kurum ve kuruluşların öncü olmasını rica ediyoruz" dedi.

Arkeo-Sev Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi:

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilere göre, Mersin Merkez Müzesine kayıtlı, toplam 14 604 adet eser bulunmaktadır.  Fakat müzede, bunların sadece % 5-10 kadarı, yani yaklaşık 750 ile 1500 adet arkeolojik eser sergilenebiliyor. Müze sergi salonları çok yetersizdir.

Öte yandan, Soli-Pompeiopolis, Yumuktepe ve Elaiussa Sebaste (Ayaş) kazı alanlarından her yıl Müze'ye onlarca yeni eser gelmektedir. Müze sergi salonları yeterli olmadığı için, bu eserler doğrudan depolara yerleştiriliyor.

Modern bir müze binasının 2013 Akdeniz Oyunları’na kadar hayata geçirilebileceğini düşünüyoruz. Yerli ve yabancı ziyaretçilere arkeolojik kültür varlıklarını Müze’de en geniş şekilde sergileyebilmek, kent yaşamının geleceğine her bakımdan çok önemli katkılar sağlayacaktır.

“Tarih zengini bir kent” olan Mersin’e yakışan bir ‘arkeoloji ve tarih müzesi’ için, ilgili tüm kurumlardan ve yerel medyadan destek istiyoruz.”








**

































**
Free Hit Counter