Sayfalar

2 Şubat 2011 Çarşamba

Türkiye'de İki Pompeiopolis ve Romalı Gneo Pompeo Magno




Taşköprü / Pompeiopolis


Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde devam eden Pompeiopolis Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarında bulunan yazıtlarda, Romalılar döneminde düzenlenen festivallere ilişkin yeni bilgilere ulaşıldı.
 
Paflagonya'ya başkentlik yapan Pompeiopolis Antik Kenti'nde kazı çalışmalarında bulunan yazıtları inceleyen İsviçre Zürih Üniversitesinden Prof. Dr. Christian Marek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yazıtlara göre Roma İmparatorluğu'nun doğusunda yer alan Pompeiopolis'in de içinde bulunduğu büyük şehirlerde çok büyük festivallerin düzenlendiğini belirtti.

Zaman zaman Roma imparatorlarının da katıldığı festivallerin genellikle dini festivaller olduğunu anlatan Marek, “M.S. 3'üncü yüzyılda Roma İmparatoru Alexander Severus tarafından başlatılan festivaller bütün Roma dönemince devam etti ve Hristiyanlık dönemine kadar yapıldı. 12-15 gün süren festivallerde odak noktayı olimpiyatlarda olduğu gibi yarışmalar oluşturuyordu. Şu an Taşköprü'de Sarımsak adına düzenlenen festivaller, Romalılar döneminde kendilerini tanrı olarak kabul ettiren İmparatorların onuruna yapılıyordu” dedi.
 
Festivalde ayrıca sahne yarışmaları, müzik gösterileri, trajik ve komedi gösterilerin de yapıldığını bildiren Marek, bu festivallerin 3-5 yılda bir yapıldığını ve dönemin önemli insanlarının konuk edildiğini anlattı. Marek, yazıtta yazılanlarla ilgili şu bilgileri verdi:

“Dünya Festivaller Derneği şeklindeki kuruluşlarca organize edilen festivalin başkanı olan Paflagonya'nın Başrahibi, festivalin tüm masraflarını karşılıyordu. Başrahibin festivalde ne kadar para harcadığı ve hangi yemeklerin yenildiğine kadar yazılı olan yazıtta, Efes, Zeugma ve Pompeiopolis gibi büyük şehirlerde büyük festivaller yapılırken, küçük şehirlerde de küçük festivallerin yapıldığı yazıyor. Festivallerde tavuk, domuz gibi hayvanların etlerinin daha çok yenildiği yazıtta belirtiliyor.”

5 yıldır Pompeiopolis kazı çalışmalarının başkanlığını yürüten Almanya Münih Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Latife Summerer de bu yıl yeni başlayan kazı çalışmalarında ulaştıkları bu yazıtlardaki bilgilerin oldukça önemli olduğunu ifade ederek, “Bu yönüyle başka bir kentin üzerine kurulmadan sıfırdan inşa edilen bir Roma kenti olan Pompeiopolis'in önümüzdeki zamanlarda da önemli bulgulara ev sahipliği yapacağına inanıyoruz” diye konuştu.
 





Pompeiopolis (Kastamonu/Taşköprü)

TARİHÇE
Prof. Dr. Latife Summerer
 
Pontus Devletinin kralı Mithridates Eupator Roma generallerinin karşısında üst üste yenilgiler almasaydı, belki Kuzey Anadolu’nun Romanizasyonu daha geç olabilirdi. Eupator’un Romalılara duyduğu sonsuz kinin karşısında nihai zaferi kazanan General Pompeius Gnaeus Magnus, M.Ö. 65 tarihinde Roma’ya Pontus’la birlikte Paphlagonia’nın kapılarını da açmıştı.
 
Paphlagonia Bölgesinin kuzey sınırını Karadeniz (Pontus Euxenius) oluştururken, güney sınırında ise günümüz Çankırı’sı antik Gangra (Germonicopolis) yer almaktaydı. Kıyıların M.Ö. 7. yy’dan itibaren özellikle Miletos kenti tarafından kolonize edilmesi, buraların erken dönemlerde Helen unsurlarına sahip olmasına neden olurken, iç Paphlagonia’da diyebileceğimiz Küre (Pontic Dağlar) Dağları ile Ilgaz (Olgassys) Dağları arasında kalan Gökırmak (Amnias) Vadisi M.Ö. 1. yy ikinci yarısına kadar belki de hala II. Binden kalan Palaların ve 1200’lerde gelmiş Oytys’in ardılı Traklar’ın kültür ve toplum yapısını korumaktaydı. 
 
M.Ö. 66 yılında sınırsız yetkilerle donatılmış Romalı General Pompeus Magnus, Anadolu’ya geçerek daha önceden General Lucullus tarafından parçalanan Mithradetes ordularının takibine koyulmuş ve ondan geriye kalan kale kentleri yok etmek için uğraşmıştır. M.Ö. 63 yılında Mithradates’in ölümüyle biten savaşlardan sonra, Pompeius bölgeyi Roma idaresi altında yeniden düzenlemiştir. Bu yeni düzenleme temelde sivil idareyi yerel yöneticilere bırakıp, askeri idareyi Roma’nın alması üzerindeydi.
Pontus Bölgesinde bu yeni düzenlemelere uygun olarak 11 şehir meydana getirdi.
Bu kentlerin
Amasrist (Amasra),
Sinope (Sinop), Amisos (Samsun),
Pompeiopolis (Taşköprü),
Neapolis/Neoclaudiopolis (Vezirköprü),
Magnapolis,
Diospolis/Neocaesarea (Niksar),
Nikopolis, Zela (Zile),
Megalapolis/Sebasteia (Sivas),
ve Amaseia ya da Abonuteichos/Ionopolis oldukları düşünülmektedir.
 
Pompeiopolis (Kastamonu/Taşköprü) General Pompeius’un bu yeni düzenlemeleri çerçevesinde tamamen bir Roma kenti karakteriyle kurduğu ve tarih sayfalarında yerini alan bir kenttir. Bu şekilde düzenlenmeden önce yerinde daha eski bir yerleşimin varlığına ilişkin arkeolojik materyal olarak bilgi sahibi olunmasa da yazılı kaynaklar bu varlığı bize işaret etmektedir.
 
Strabon Geographika’sında “ … Etrafındaki Blaene ve Domanitis oldukça verimli topraklardır. İkincisinin içinden Amnias nehri geçer. Bithynialı Nikomedes’in kuvvetlerini Mithiridates Eupator burada tamamen yok etti, fakat bunu şahsen değil, generalleri vasıtasiyle yaptı… Ve burada yapılmış bir iskân olan Pompeiopolis, kent olarak ilan edildi…” (Strabon, XII,3,40) der.
 
Amnias Vadisi paleolitik dönemden bu yana verimli toprakları olması, Anadolu’nun en kuzeyindeki doğu-batı geçişinin üzerinde yer almasından dolayı sürekli iskân görmüş bir yerdir. 1945’lerde başlayan prehistorik çalışmalarda Pompeiopolis kentine yakın alanlar üzerinde Cheullen Kültüre ait el baltaları, Acheullen ve Musterien Kültürüne ait çift yüzlü aletler ile üst paleolitik ve epipaleolitik döneme tarihlenebilecek çakmaktaşı yongalar bize bu durumu göstermektedir. Genel olarak bölgede saptanabilmiş net bir Neolitik Dönem bulgusu olmasa da Amnias (Gökırmak) Vadisinin paleolitik bulgu veren yerlerinde megalitik kültüre ilişkin menhirlerden söz etmek de mümkündür.
 
M.Ö. II. Bin içinde bölge yerleşiği gösterilen Palalar ve Hitit yazılı kaynaklarına göre bölge üzerine bilgilerimiz artmaktadır. Yazılı metinlerde geçen “Dahara Nehir Ülkesi” Gökırmak’ı ve çevresindeki yerleşimleri işaret etmektedir.
 
Hitit Devletinin yıkılması ile başlayan ve kavimler göçü adı verilen süreçte daha sonraları Paphlagonia olarak adlandırılacak bölgeye Thrak kavimlerinin geldiği kabul görmektedir. Çünkü yazılı kaynaklarda Otys, Korylas gibi bölge yerel hükümdarları bu isimleriyle Thrak kökenli olduklarını desteklemektedir.
Paphlagonia ismine ilk olarak Homeros’un İlyada eserinde karşılaşılmaktadır. Soylu Pylamenes’in Paphlagonların önderi olduğunu belirten ozandan sonra bölge ile ilgili bilgileri Herodotos ve Ksenephon’dan ulaşmak mümkündür. İki yazarında tarif ettiği dünya içinde Paphlagonlar, özellikle savaşa örme başlıkları, Ksenephon’a göre de Paphlagonia miğferi de denen, deriden yapılmış, ortasında bir sorguç bulunan ve tıpkı bir üç kademeli tacı andıran miğferler giyen, küçük kalkanları, oldukça kısa kargılar, mızraklar ve hançerlerle katıldıkları, ayaklarında ise bacaklarının yarısına kadar uzanan kendilerine has bir pabuç giydikleri görülür. Ksenephon’un “Anabasis’in de” ordusuyla bölge üzerinden geçerken olan konukluğunda ise Paphlagonia Kralı Korylas Helenlere antik dünyanın ünlü süvarilerini oluşturan bölgeye has güzel atlar sunduğu, şölenlerde ise yöreye özgü boynuz kupalarla şaraplar içildiği bildirir.
 
Bu yazılı kaynaklar haricinde bölge 1. binine ait bilgilerimiz kaya mezarlarından gelmektedir. Özellikle yine Amnias vadisinde yoğunlaşan bu tarihlere ait mezarlar içerisinde M.Ö. 5. yy’a ait ve belki yerel kral Korylas’a da ait olabilecek Kale Kapı kaya mezarı, ve Kastamonu Merkezinde yer alan ve bu mezardan belki biraz daha erken tarihli olabilecek Ev Kaya mezarı dikkat çekmektedir. Bölge kaya mezarlarında mimari ve bu mimariye bağlı sanatsal üsluba bakıldığında Helen, Phriyg, Pers (Akhamenid) ve yerel özelliklerin bir arada olduğu da görülebilir. Pompeiopolis kentinin hemen yakınındaki Kale Kapı kaya mezarına bakıldığında, sütun başlarında boğa protomlarının kullanılması Pers etkisi iken, mezarın yan yüzeylerinde görülen alçak kabartmalar hem Helen hem de Greco-Pers üslubu bir arada göstermektedir. Ya da Amnias vadisinin batı ucunda yer alan Ev Kaya mezarı alınlığında görülen “pothnea threon” betimi Phryg etkisinin izlerini taşırken, sütunlu ön cepheden mezar odasına geçişteki hol yerel Paphlagonia üslubunu yansıtmaktadır. Bu mezar yoğunluğuna bakarak antik yazarların işaret ettiği yerel kralların yönetim merkezlerinin Amnias Vadisi üzerinde ve belki de Pompeiopolis kenti çevresinde olduğunu söylemek yersiz olmayacaktır.  
 
M.Ö. 547 yılında Perslerin Anadolu’yu işgalinden etkilenen bölge, M.Ö. 5. yy başlarında Perslere asker ve vergi veren bir bölge olarak görülürken, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başkaldıran ve bağımsız bir siyasi görüntü çizmektedir. Bu itaatsizlikleri Persler tarafından M.Ö: 380’de cezalandırılsa da, yaklaşık bir 50 yıl sonra Büyük İskender’in seferinde ülkelerinin işgal görmeden ve vergiden muaf bir millet olarak kabul edilmeleriyle ödüle dönüşecektir.
 
İskender sonrasında kimi idareler altına girse de bölge, genelde bağımsız ve kendi yöneticileri altında varlığını sürdürdüğü görülür. Bu dönemde çeşitli bağdaşıklıklar kuran Paphlagonia Kralları, son dönemlerinde kral Pylamenes’in vasiyetiyle bölgede daha önce kurulan ( M.Ö 302 )  Pontus Krallığına vasiyet edilir.
 
M.Ö. 120 yılında Mitridates V Euergetes’in Sinope’de öldürülmesi ve Roma’nın olaylara müdahale ederek Pontus’u Asia eyaletine dâhil etmesi bölge üzerindeki romanizasyonun başlangıcı olarak görülebilir. Mitridates V’in oğlu Mitridates VI Eupator Roma’nın bu hareketini hakaret dolu bir saldırı olarak algılayıp, Karadeniz’in dağlarına kaçarak saklanmıştır. Sonrasında Karadeniz’in kuzeyindeki barbarlarla savaşarak geçiren Eupator, Anadolu’ya dönüşünde yanında Hellenlerin Roma’dan kurtuluş ümidi olarak tanımlanan bir prestijle girmiştir.   Roma’ya büyük kin besleyen Pontus kralı ilk olarak Paphlagonia’yı işgal eder ve ardından Galatia üzerinden M.Ö. 96 yılında Kapadokia’yı ele geçirir. Bu son işgal üzerine Roma Sula yönetimindeki bir orduyu Eupator üzerine gönderse de, Pontus kralını bulamayan ordu savaşmaksızın geri dönmek zorunda kalır. İlerleyen zamanlarda, müttefiki Bythinia ile ilişkileri bozulan Mitridates Bythinia ile birlikte bütün Küçük Asya’yı eline geçirir.
 
M.Ö. 85 yılında Sula idaresindeki Roma ordusuna yenilen Mitridates VI,  daha sonra M.Ö. 70 yılında Lucullus’a yenilir. Ve ardından gelen Pompeius Magnus Eupator’dan arda kalan tüm kale ve birlikleri yok ederek Paphlagonia ve Pontus’un kapılarını Roma’ya sonsuza kadar açma fırsatı verir.
 
POMPEİOPOLİS’İN KENT OLUŞU
( ROMALI POMPEİOPOLİS )
 
Pompeius Magnus’un M.Ö. 65/4 yılındaki düzenlemeleri ile Bythinia-Pontus eyaleti içinde yer alarak kurulmuş olan Pompeiopolis, kuruluşu sırasındaki bastığı otonom sikkelerle güçlü bir Romalı karakteriyle oluştuğu söylenebilir.
 
Bölgeyi Attalos ve Pylamenes adındaki yerel yöneticilere bırakan Pompeus’tan yaklaşık bir 20 yıl sonra Küçük Asya idarecisi Antonius Galatia tethrarkı Kastor’u aynı zamanda Paphlagonia kralı haline getirir. M.Ö. 31 yılındaki Actium savaşında Paphlagonia kralları Antonius’u tutmakta iken, Octavianus’un toprak düzenlemelerinde hiçbir değişiklik yapmayacağı vaadine karşı saf değiştirmişlerdir.  M.Ö. Paphlagonia idarecisi Deitoros Philadelpos’un ölmesi ya da vasiyeti ardına Paphlagonia’nın Pompeiopolis’i ve diğer iç bölgeler tamamıyla Roma idaresi altına girmiş ve Galatia eyaletine bağlanmışlardır. Nitekim Paphlagonia’nın önemli kentlerinden olan Pompeiopolis, Gangra ve Neapolis kentlerinin tarih başlangıcı olarak M.Ö. 6/5 yılını almaları bunu doğrulamaktadır.
 
Bu yeni sistemin içindeki eyaletin başkentliği Gangra’ya verilmiş, ama Paphlagonia Bölgesi kentlerinin oluşturduğu meclisin (koinon) toplantı yeri olarak da Pompeiopolis seçilmiştir.
 
M.Ö. 3 yılında tüm bölge Augustus’a bağlılık yemini etmeleri, ve bu yeminde Augustus’un bir tanrı ismi olarak da sayılması bölgenin Romalılaştırılmasında gelinen noktayla beraber Pompeiopolis gibi birçok Paphlagonia Bölgesi kentlerinde Augustus tapınakları ve kültlerinin de kurulmuş olduğunu  göstermektedir.
 
“… Zeus, Toprak, Güneş, tüm tanrı ve tanrıçalar ve Augustu’un kendi adına yemin ederim ki tüm hayatım boyunca, sözümde, işimde ve düşüncemde Caesar Augustus, oğulları ve torunlarına dost olacağıma yemin ederim. Onların dost olarak düşündüklerini dost olarak kabul edecek ve onların düşman olarak kabul ettiklerini düşman olarak kabul edecek, onların çıkarlarına olan şeyler için ne vücudumu, ne ruhumu, ne hayatımı ne de çocuklarımı esirgemeyeceğim…”
 
Bu yazıtın devamında, yazıtın tüm ülkenin (Paphlagonia) sakinleri tarafından aynı sözlerle Augustus tapınak ve atları önünde aynı şekilde yeminin edildiğini de belirtmektedir.




****


Mersin- Mezitli- Viranşehir

Soli - Pompeiopolis




  SOLI / POMPEIOPOLIS
Akdeniz kıyılarında güneşin doğuşunu binlerce yıldır sessizce izleyen antik kent: SOLİ
Bugün çevresini saran betonlaşmadan biraz hüzünlü ama Akdeniz’in mavisi ile kucaklaşmaktan sanki mutludur....
Mersin’in 11 km. batısında, Mezitli’de yer alan Soli, Ovalık Kilikia Bölgesi’nin batı sınırındadır.
Kentin erken tarihi konusunda bilinenler azdır. Soli’de bulunduğu öne sürülen ve bugün Berlin Staatlichen Museen’deki Luwice yazıtlı mühürler ve silahlar Orta Tunç Çağı’na tarihlenir.
Antik kaynaklar, Soli’nin bir Rhodos-Lindos kolonisi olduğunu belirtir. Buna göre, İ.Ö. I.bin yıl başında doğu Akdeniz ticaretinde Soli önemli bir liman olmalıdır. İ.Ö.VI.yy. ortalarından başlayan ve Büyük İskender’e kadar (İ.Ö.IV.yy) süren Anadolu’daki Pers egemenliği Soli için de geçerlidir. Ancak İ.Ö.V.yy.’da kentte sikke basılması kentin bir ölçüde özerkliğini koruduğunu yansıtır.
Hellenistik dönemde Seleukos egemenliği altında Soli liman kenti parlak bir dönem yaşar. Strabon’un söz ettiği Solili ozan Philemon, filozof Khrysippos ve Aratos bu sırada yapıtlarını verirler.
Seleukos yönetiminin İ.Ö. I.yy.’da zayıflamaya başlamasıyla Soli için de zor günler başlar. Armenia Kralı Tigranes, kenti yağmalatıp, halkını göçe zorlar. Böylece, Kilikia için yağmacılık, esir ticareti ve kargaşa anlamına gelen korsanlık başlar.
Romalı komutan Pompeius’un bölgedeki karışıklığa bir son vermek için İ.Ö.67’de yaptığı reformlarla dağdaki korsanların bir bölümü nüfusu azalan Soli’ye yerleştirilirler. Grekçe Soloi ile başlayan, Latince Soli olarak kullanılan kentin adı, bu olaydan sonra Pompeiopolis (Pompeius’un kenti) olarak değiştirilir.
Roma yönetimi ile birlikte kent yeniden canlılığa kavuşur. Roma imparatoru Hadrianus İ.S.130’da Anadolu’ya yaptığı gezi sırasında artık Roma’nın bir eyaleti olan Cilicia’ya da gelir ve Soli’deki liman çalışmalarına parasal destek verir.
Soli, Hıristiyanlık döneminde bir piskoposluk merkezidir. Ancak 525’de büyük bir depremle zarar görür ve VII.yy’da da Arap akınlarıyla karşı karşıya kalır.
Günümüze ulaşmamakla birlikte XIX. yy.’da Soli’ye gelen Avrupalı gezginler, kentte tiyatro, tapınak, hamam gibi yapıların ve nekropolis’in bulunduğundan söz ederler.
Soli antik liman kenti kalıntıları başlıca üç bölümde incelenebilir:
A) Sütunlu Cadde
Bugün caddede toplam 33 sütun ayaktadır. Bunlardan 4’ü batı 29’u doğu sütun dizisine aittir. Korinth düzenindeki sütun başlıklarından bazıları figürlüdür. Ayrıca bazı sütunların üzerindeki yazıtlardan, caddeye bakan konsollarının Roma imparator ya da üst düzey yöneticilerinin büstlerini taşıdığı anlaşılmaktadır.
B) Soli Höyük
Höyük yaklaşık 22m. yüksekliğinde ve 300m. çapındadır. Tepe üzerinde yapılan yüzey araştırmalarında Erken Demir Dönemi’nden, Roma Dönemi’ne kadar tarihlenen keramik parçaları bulunmuştur.
C) Antik Liman
Antik liman kalıntılarının büyük bölümü bugün de görülebilir. Liman birbirinden 200m. aralıkla düzenlenmiş iki dalgakırandan oluşur. Batıdaki daha iyi korunmuştur. Limanın boyutları Soli’nin antik dönemdeki büyüklüğü üzerine fikir vermektedir.
Günümüzde Soli antik kentinin çevresi yerleşim alanıdır. Bu nedenle kalıntılar yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Soli’nin kurtarılması için arkeolojik kazıların yapılması zorunludur. Soli kazıları, hızlı kentleşmenin tarihsel dokuya olumsuz etkilerini azaltacak, anıtsal liman kentini sosyo-kültürel yapısıyla açığa çıkartarak, toplumun bilgisine sunacaktır

http://solikilikia.8m.com/soli%20antik%20liman.htm

**


File:Hw-pompey.jpg
Gneo Pompeo Magno


**
File:Pompée Vaux.jpg
Gneo Pompeo Magno
**
File:Pompei Magnus Antiquarium.jpg
Gneo Pompeo Magno
**

File:Young Folks' History of Rome illus240.png
Pompeo'nun  Roma'da bulunan heykeli
**
File:PompeoMagno.jpg

**

File:Cesar-and-pompey- 1414. Palazzo Pubblico.jpg

Sezar (solda) ve Pompeo (sağda)

***
File:Pompée dans le Temple de Jérusalem.jpg
Pompeo'nun  MÖ. 63 yılında  Kudüs tapınağını teslim alışının temsili çizimi..


Kronoloji

106 BC 29 Eylül - Piceno doğdu

71 BC – İtalya’da Spartacus isyanını sona erdirdi, ikinci zafer

M.Ö. 70 - İlk konsüllüğü (M. Licinius Crassus ile birlikte)

67 BC – Korsanların mağlubiyeti için Asya ilinde gidiyor

M.Ö. 66 / 61 - Pontus Kralı Mithridates ile savaş; Üçüncü Savaş’ta  Mithridates sonu

M.Ö. 59 Nisan - İlk üçlü hükümdarlık oluşur; Pompey, Sezar ve Licinius Crassus; Pompey, Sezar'ın kızı Julia ile evlendi.

M.Ö. 58 / 55 - Roma'da Pompey Tiyatrosunun yapımı

55 BC - İkinci konsüllüğü (M. Licinius Crassus ile birlikte)

http://it.wikipedia.org/wiki/Gneo_Pompeo_Magno

 ***



13 Şubat'ta Soli Pompeiopolis Arkeo-Gezisindeyiz!

 

Soli Pompeiopolis Arkeo-Gezisine Katıl! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Free Hit Counter