Sayfalar

30 Ocak 2011 Pazar

Arkeolojik Tahribata Dur Diyelim!

Arkeolojik Tahribata Dur Diyelim!      Sayfalarımıza ulaşan herkese çağrı yapıyoruz...    Medyada görev yapanlardan rica ediyoruz...     Konuşma ve-ya yazılarımızda "arkeolojik tahribat" konusunu da işleyelim...   Kültür varlıklarının doğal yolla tahribine karşı mücadele ederken, asıl olarak insan eliyle, define uğruna; rant uğruna; tarım arazisi uğruna ve bazen de "restorasyon" adına yapılan tahribata karşı kendimizi ve çevremizi eğitelim!      Her tahribatı fotoğraf makinemizle saptayalım ve
Arkeo-Sev sayfalarına ulaştıralım...      Yerel gazetelerde konuyu gündeme taşıyalım...  
  Yerel yönetimlerin konuya daha ciddi eğilmeleri için, birlikte kamuoyu oluşturalım!     Mersin'de Arkeo-Sev Projesine destek verelim!








**



Arkeolojik Tahribata Karşı Bilinçlendirme Kampanya...



ARKEO-SEV PROJESİ

Mersin’de Arkeo-Sev Projesine Destek Verelim! 

Mersin Soli Antik Kentine Sahip Çıkalım! 

Arkeo-Sev Tanıtım ve Seminer Afişleri 


"Gâvurun Taşı" Değil , Anadolu Mirası! 

Kanlıdivane'de Restorasyon Çalışmaları Başlatılıyor!



SAKLI KENT KANLIDİVANE GÖRÜCÜYE ÇIKIYOR

KANLIDİVANE ANTİK KENTİ TURİZME KAZANDIRILACAK 

MERSİN VALİ YARDIMCISI OLCAY: 

"KANLIDİVANE'DE BAŞLATILAN ÇALIŞMA İÇİN 200 BİN LİRA ÖDENEK AYRILDI"

KANLIDİVANE ANTİK KENTİ TURİZME KAZANDIRILACAK     -MERSİN VALİ YARDIMCISI OLCAY: KANLIDİVANE'DE     BAŞLATILAN ÇALIŞMA İÇİN 200 BİN LİRA ÖDENEK AYRILDI 
Mersin'in Erdemli ilçesindeki Kanlıdivane Antik Kenti'nin turizme kazandırılması amacıyla çalışma başlatıldığı bildirildi.


Mersin´in Erdemli ilçesine bağlı Ayaş beldesinde bulunan Kanlıdivane Antik Kentte çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışması başlayarak, yaz sezonunda turizme yeni haliyle kazandırılması bekleniyor.

Mersin'in Erdemli ilçesine bağlı Ayaş beldesinde bulunan Kanlıdivane Antik Kentte çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışması başlayarak, yaz sezonunda turizme yeni haliyle kazandırılması bekleniyor.

Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu üyelerinden oluşan 15 kişilik heyet, Mersin Vali Yardımcısı Mehmet Suphi Olcay başkanlığında, Erdemli'nin Ayaş beldesindeki Kanlıdivane ve Elaussia Sebaste antik kentleri ve Kız Kalesi'nde bir dizi incelemelerde bulundu.

     
Mersin Vali Yardımcısı Suphi Olcay, inceleme ile ilgili olarak yaptığı açıklama da; Mersin'deki kültürel değerlerin korunması ve turizme kazandırılması amacıyla bu yıl il genelinde restorasyon ve çevre düzenlemesi için 12 Milyon TL. ödenek ayrıldığını belirterek, ilk olarak 200 bin TL. lik ödenek ile Kanlıdivane çevre düzenleme çalışmalarının başladığını ifade etti. 

Olcay, Mersin Üniversitesi (MEÜ) ile ortaklaşa yapılan çalışmaları Kanlıdivane Antik Kenti'nden başlattıklarını belirten Olcay, Erdemli Kaymakamlığı ve Ayaş Belediyesinin desteklediği Kanlıdivane Peyzaj Düzenlemesi Projesi kapsamında bölgede temizlik yapıldığını belirtti. 

İl genelinde kültürel varlıkların korunması amacıyla gerçekleştirilecek projeler için İl Özel İdaresinde 12 milyon lira ödenek ayrıldığının altını çizen Olcay, Mersin Üniversitesi (MEÜ) Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nida Naycı'nın hazırladığı proje çerçevesinde 30 kişilik ekiple başlatılan temizlik çalışmaları sürüyor. Asıl uygulamasına mayıs ayında başlanacak çalışmanın haziran veya temmuz ayında tamamlanması planlıyor. Amacımız görkemli ve önemli kalıntıların yer aldığı tarihi antik kentte yılda 20 bin olan ziyaretçi sayısını 100 binlere çıkarmak'' dedi. 

Kanlıdivane Antik Kenti'nin tanıtımının Türkiye çapında yetersiz olduğuna işaret eden Olcay, ''Kanlıdivane kalıntıları ilçemizin, kentimizin hatta ülkemizin önemli arkeolojik kalıntıları arasında bulunuyor. Helenistik dönemden kalma, erken Roma, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılan, önemli yerleşim yerlerinden biri olan ve özellikle MS 4. yüzyılda Bizans döneminde Hristiyanlığın önemli merkezlerinden biri haline gelen Kanlıdivane'nin bugüne kadar tanıtımı yapıldı ancak istenildiği kadar ziyaretçi akışı sağlanamadı. Projenin tamamlanmasıyla tanıtım çalışmalarına önem verilecek'' dedi..

     
İncelemeye;
Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Prof. Dr Tamer Gök, 
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Şehircilik Kürsüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr Ruşen Keleş, 
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Neriman Şahin, 
MEÜ'den Doç. Dr. Nida Naycı, 
Erdemli Kaymakamı İbrahim Özefe, 
İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Vedat Güngör, 
İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Emel Gökbel, 
Mersin Müze Müdürü Songül Ceylan Bala 
katıldı.

  Kaynak : YENİ HABER

**





28 Ocak 2011 Cuma

Koruma Sürecinde Soli-Pompeiopolis Örneği

Koruma-Planlama
Süreçleri Üzerine Genel Bir
Değerlendirme:
Soli-Pompeiopolis Örneği
Yasemin SARIKAYA LEVENT
Șehir Plancısı,
Dr.,
Mersin Üniversitesi
Șehir ve Bölge
Planlama Bölümü

























***

13 Şubat'ta Soli Pompeipolis Arkeo-Gezisindeyiz!


Soli Antik Kenti 'Açık Hava Müzesi' Olsun!


Vandalizm Ve Kültür Varlıklarımız...


 
 Adamkayalar'da Tahribat





Prof. Dr. Mustafa Şahin

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı

Vandallık veya akım olarak Vandalizm, bilerek ve isteyerek, kişiye yada kamuya ait bir mala, araca, ürüne veya sanat eserine zarar verme eylemidir.

Vandal, kırma, parçalama, yok etme, kesme, yakıcı madde atma, boya atma yoluyla sonucunu bilerek, başkasının yada kamunun sahiplendiği, önemsediği ve değerli bulduğu okul araç-gereci, toplu taşım araçları, müzede sergilenen veya açık alanda bulunan bir kültür varlığı, resim galerisindeki bir tabloya zarar verir.

Kelime anlamı kırıp-geçirmek olan vandalizm, psikiyatrlar tarafından anti sosyal kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük erkek bireylerde daha sık görülmektedir.

Bu terim ilk olarak Fransız Devrimi sırasında bir din adamı olan Henri Grégoire tarafından, Cumhuriyet Ordusu'nun bazı davranışlarını, İ.S. 455 yılında Roma'yı yağmalayan German soyundan gelen Vandallarla benzerlik kurması ile ortaya çıkmıştır.

Konu kültür varlıkları olduğu için vandalizm bu başlık altında değerlendirilecektir. İnsanlığın ilk ortaya çıkışından günümüze kadar kesintisiz bir şekilde uygarlığın bütün izlerini bünyesinde bulunduran yurdumuzda, ne yazık ki, sonradan görme mirasyedi gibi davranılarak kültür varlıklarımıza geri dönülmesi imkansız zararlar verilmektedir.

Kültür varlıklarımız taşınabilir veya taşınamaz olarak iki gruba ayrılmaktadır. Taşınabilir olanlar, bulundukları anda ilgili müzelere götürüldükleri için koruma altına alınabilme şansına sahiptirler. Vandalizm açısından asıl risk unsurunu taşınamaz olarak nitelendirilen ve bulundukları yerde korunması gereken kültür varlıklarımız taşımaktadır.

Yukarıdaki tanımda da anlaşılabileceği gibi, Vandalizm, masum bir eylem olmayıp, bilerek ve isteyerek zarar vermektir. Taşınmaz kültür varlılarımız açısından en büyük tehlike kontrolsüz bir şekilde arazide dolaşan ve
defineci olarak tanımlanan kişilerdir. Bunların amacı eşsiz değere sahip olan kültür mirasımızı, ne şekilde olursa olsun bulmak ve çıkartmaktır. Bu amaçla buldukları veya bulduklarını zannettikleri eserlere ulaşmak konusunda herhangi bir engel tanımazlar ve amaca ulaşan her yolu mubah kabul ederler. Bundan dolayı da arkalarında her zaman büyük bir tahribat bırakırlar.

Arazide serseri mayın gibi başıboş dolaşan defineci için, üzerinde herhangi bir nedenle işlenmiş kabartma bulunan kaya kütlesi, içinde büyük hazine barındıran doğal bir kasaya işaret etmektedir! Hazineye ulaşmanın tek yolu da, kabartmayı ortadan kaldırmaktır. Günümüz teknolojisi ile bile bir kayayı ortadan ikiye ayırarak, içine hazine sakladıktan sonra parçaları tekrar birbirine yapıştırmak mümkün değildir. Tam anlamıyla cehaletten kaynaklanan bu yanlış kanı sonucunda her yıl onlarca kaya anıtımız, ne acıdır ki, dinamitle uçurularak yok edilmektedir.

Bu konuyu daha iyi anlaşılabilmesi için iki örnekle açıklamak istiyoruz. 2006 yılında İznik ve çevresinde yaptığımız incelemeler esnasında define ile uzaktan yakından herhangi bir ilgisi bulunamayan bir kaya mezarının dinamitle uçurularak parçalandığını tespit ettik.


Bir diğer örnekte ise antik çağın mitolojik kahramanlardan birisi olan Herakles yer almaktadır.

Kabartmaya yakından bakıldığında göbeğine matkapla açılan bir dinamit lokumu deliği dikkat çekmektedir.


Diğer bir ifade ile yöre kültür ve turizmine eşsiz katkı sağlayacak bu görkemli anıt, kabartmanın altında define var düşüncesi ile uçurularak yok edileceği günü beklemektedir. Belki de, geçen bir yıllık süre zarfında çoktan yok edilmiştir. Yukarda da vurguladığımız gibi, günümüz teknolojisi ile bile bir kaya kütlesinin içerisine hazine gizlemek mümkün değildir.

Bu örnekler belki defineci olarak adlandırılan bireylerin, anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip oldukları ve sosyoekonomik düzeylerinin düşük olması gibi nedenler ile açıklanabilir. Bu tür insanların normalleştirilmesi konusunda uygulanacak yöntem bellidir. Bu fertlerin çeşitli projelerle gelir durumlarını düzeltmek belki
defineci Vandalların ortadan kalkmasında önemli rol oynayacaktır.

Ancak asıl büyük tehlike hali vakti yerinde olan vandallardır. Bunlar hem sosyoekonomik açıdan iyi durumda, hem de önemli mevkilerde bulunabilmektedirler. Bu nedenle de mücadele etmek gerçekten çok zordur. Genellikle ranta dayalı olan eylemleri, yine çoğunlukla kültür varlıklarımız üzerinde geri dönüşü olmayan tahribata neden olabilmektedir. Bunun için sadece çevremize bakmak veya gazetelere göz atmak yeterli olacaktır.

26 Mart 2007 tarihli Akşam Gazetesi
nden Erdinç Akkoyunlunun bir haberi: Mimar Sinanın ünlü Rüstem Paşa Camii büyük bir cehaletin kurbanı olmak üzere. Caminin altında bulunan dükkânlara kaçak bodrum katı yapılıyor. Özel mülkiyet olduğu için de müdahale edilemiyor.

Kanuni Sultan Süleyman
ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında Mimar Sinana yaptırılan çinileriyle ünlü cami, alt tarafta bulunan dükkan sahiplerinin vurdum duymazlığı nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.

Ünlü haber dergisi Newsweek tarafından bir süre önce
Avrupanın en güzel camii ilan edilen Eminönündeki Rüstem Paşa Camiinin altındaki dükkânlara yapılan kaçak bodrum katları tarihi yapının temellerine zarar veriyor. Diğer bir ifade ile hali vakti yerinde olan vandallar, bulundukları mekanı biraz daha genişleterek kendilerine menfaat sağlamak düşüncesi ile tarihi caminin temellerini fütursuzca oymaktadırlar.

Yukarıda sırlanan örnekleri artırmak elbette mümkündür. Kanımızca, bu güne kadar artık olan olmuştur. Bundan sonra bir milat belirleyerek, kendi geçmişimizi yok eden ve ülkemiz kültür varlıklarına büyük darbe vuran vandalizm ile mücadele edilmelidir. Bu konuda geriye sadece ders almak açısından bakılmalıdır.






***


 

 

 Mersin'de Adamkayalar Dinamitlendi


Mersin’in Kızkalesi ilçesi Adamkayalar mevkiinde yer alan ve günümüze kadar sağlam bir şekilde gelen on bir adet kabartma, hazine aramak gerekçesiyle dinamit lokumları kullanılarak patlatıldı. Geri dönüşü olmayan bu tahribat, Mersin’in en önemli tarihi eser grubunu yok olmaya sürükledi. Olay, Mersin Üniversitesi Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezi’nin resmi internet sitesinden duyuruldu. 


  

 

Üniversitemiz Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Durukan konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: “Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın kültür mirasına sabotaj yapılmaktadır. Bu tür tahribatlara, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde rastlanmaktadır. Buradaki durum, Afganistan’daki Buda kabartmasının Taliban örgütü tarafından bombalanarak tahrip edilmesinden farklı değildir. Bu vandal tutum karşısında duyarsız kalmak, eserlerin kaybedilmesinin yanı sıra ülkemizin ve halkımızın imajına zarar verecektir.”

 


“Her geçen gün artarak devam eden tahribatın önüne geçmek amacıyla, bu mekânda yirmi dört saat bekçi bulundurulması şarttır” diyen Yrd. Doç. Dr. Durukan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu tip kültürel yatırımlar doğrudan ülkemizin prestiji ile ilgili konular olduğu için, masrafların bahane olarak gösterilmesi doğru değildir. Kaldı ki bu ören yeri kısa zamanda kendi masraflarını karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Kontrol edilebilir bir giriş mekanı yapılır ve kapıda düşük bir giriş ücreti alınırsa, buraya yapılacak olan yatırım kısa zamanda geri dönecektir. Bununla birlikte Mersin çok özel bir ören yerine sahip olacak, Adamkayalar ülkemizin prestij noktalarından biri haline gelecek ve kentimizin tanıtımında öncelikli yer alacaktır.” 

 
Yrd. Doç. Dr. Durukan, suçluların yakalanmasının güvenlik kuvvetlerine ait bir konu olmakla birlikte, tahrip olan noktaları onarma ve bu durumun tekrarlanmaması için gerekli önlemleri almanın akademik ve bürokratik makamların sorumluluğunda olduğunu belirtti. Sadece Mersin’in değil, tüm Anadolu’nun ve dünyanın en önemli kültürel mirasları arasında yer alan Adamkayalar’da, ilk adım olarak rölyeflerin aslına uygun olarak restore edilmesi gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Durukan, bununla eş zamanlı olarak da Adamkayalar’ın bulunduğu alanda peyzaj çalışması yapılması ve bu mekanın ahşap merdivenler ve korkuluklarla bir ören yeri olarak düzenlenmesi gerektiğini ifade etti.


Adamkayalar’ın Anlamı Nedir? 

M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış olan bu eserler, bölgenin antik dönemdeki yöneticilerine (asker-rahip krallar) ve ailelerine aittir. Adamkayalar hem üst düzey yöneticilerin gömüldükleri mezarlık, hem de belli zamanlarda yapılan anma törenleri için bir kült alanıdır. 

Kabartmalar, ölmüş olan önemli kişilerin anılarını yaşatmak üzere, yakınları tarafından yaptırılmıştır. Ölen kişi kimi zaman asker, kimi zaman ise rahip giysileri içinde resmedilmiştir. Ölen kişi bazen tek başına, bazen de çevresinde karısı, çocukları ya da hizmetlilerinin bulunduğu bir ortamda tasvir edilir. Konum olarak derin bir vadinin dik yamacındadır. Söz konusu sanat eserleri, Kızkalesi’ne bakan bu uçurumun yüzeyine işlenmeleri nedeniyle, son derece etkileyici bir görkem kazanmışlardır. 


http://www.mersin.edu.tr/icerik.php?hid=2779 


 



***




Mersin ilimizin en önemli arkeolojik bulgularından ve eşi benzeri olmayan tarihi eserlerindendir Adam kayalar...
 
 Bu arkeolojik mirası dinamitleyen define arayıcılarını şiddetle kınayalım...Takipçileri olalım!
 
M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış olan bu eserler, bölgenin antik dönemdeki yöneticilerine (asker-rahip krallar) ve ailelerine aittir.
MS.II.yüzyılda Roma dönemine tarihlenen bu kabartmalar dokuz niş içerisine alınmış olup, on bir (11) erkek, dört (4) kadın, iki (2) çocuk ve bir (1) dağ keçisi figürleri kayalara işlenmiştir. Aynı zamanda nişlerin alınlığına da bir Roma kartalı kabartma olarak yapılmıştır.
 
Adamkayalar hem üst düzey yöneticilerin gömüldükleri mezarlık, hem de belli zamanlarda yapılan anma törenleri için bir kült alanıdır. Kabartmalar, ölmüş olan önemli kişilerin anılarını yaşatmak üzere, yakınları tarafından yaptırılmıştır.





25 Ocak 2011 Salı

Mersin-Tarsus Gözlükule Höyüğü




Gözlükule Höyüğü nerede? Gözlükule Höyüğü (Mersin)





Tarsus Gözlükule Höyüğü


Şehrin güneydoğusunda bugün park olarak ağaçlandırılmış 300 m. uzunluğunda ve 22 m. yüksekliğinde bir höyük yer alıyor. Tarsus Gözlükule Höyüğü Neolitik Çağda (M.Ö. 5000) toprak tepe üzerinde kurulmuş ve en eski Anadolu kültürüne ışık tutan önemli bir yerleşim merkezi. İlk çağda Tarsus limanı olarak kullanılıyormuş.

Burada 1934-1938 ve 1947 yıllarındaki arkeolojik kazılarda, Kalkolitik döneme ait, içerisinde ölülerin gömüldüğü küpler, testi ve çömlekler bulunmuş. Aynı mimari tarzda yapılmış üst üste ev tabanları da dikkat çekici. Bunlar Tunç dönemine ait tunç silahlar, mühürler, dörtgen planlı taş ve kerpiç evler bulunan ilk mimari kalıntılar. Bu çağda kentleşme ve sınıflaşma ortaya çıkmış, kent yangından sonra surlarla çevrilmiş.

Hitit döneminde Kuziwatna Kralı İsput Ahşu ile Hitit Kralı Telepinus arasında yapılan anlaşmanın küçük bir bölümü, Gözlükule’de bu anlaşmayı yapan İsput Ahşu’nun çevresi çivi ile yazılı, ortası Hiyeroglif bir mührü, Hitit kralı III. Hattuşil’in karısı Hepa’ya ait mühür, bir arazi bağışı ile ilgili bir çivili yazılı Hitit tableti, bir din adamı tasvir eden kristal bir heykelcik ve Boğazköy surlarına benzer bir kale kalıntıları bulunuyor. Gözlükule’de çıkarılan eserler Adana Müzesi’nde sergileniyor.

Kleopatra Kapısı
Parkın güneyinde, Mersin yolu üzerinde ve Tarsus girişinde yer alıyor. Mısır’ın ünlü kraliçesi Kleopatra’nın (M.Ö. 60- 30) sevgilisi Romalı general Antonius (M.Ö. 83-30) ile Tarsus’ta buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlükule’de altından geçtikleri kapı. “Kancık Kapı” (Deniz Kapısı) adı ile de tanınmakta. Tarsus’u kuşatan üç kapılı surların 1835 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıktırılmasıyla geriye kalan tek kapı olarak biliniyor. Tek kemeri ile iki yığma ayağı bulunmakta. Çeşitli büyüklükteki taşlarla yapılmış.


******

Abbasilere ait deney tüpü bulundu


Mersin'in Tarsus ilçesindeki Gözlükule Höyüğü'nde yürütülen kazı çalışmalarında, camdan yapılmış deney tüpleri, tunçtan imal edilmiş tıp aletleri bulunduğu bildirildi
.
Tarsus- Kazı ekibi başkanı ve Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Özyar, 22 metre yükseklikteki Gözlükule Höyüğü'ndeki kazı çalışmalarını 2007 yılında başlattıklarını anımsattı.

Höyüğün Anadolu arkeolojisinde son derece önemli bir yeri olduğunu 15 Haziran'da başladıkları kazı çalışmalarının devam ettiğini ifade eden, Özyar, ''3 yıl önce başlattığımız ve 200 metre karelik alanda olmak üzere toplam 5 ayrı yerde sürdürdüğümüz kazı çalışmalarında Abbasi dönemi ağırlıklı olmak üzere Roma ve Geç Tunç Çağına ait bulgulara rastlıyoruz'' dedi.
2007 yılında ilk kazı çalışmalarında Abbasi dönemine rastlayan katmanlara ulaştıklarını ifade eden Özyar, bu katmanları açığa çıkarmaya başladıklarını, gündelik hayata ilişkin adetler, yaşam, hijyen gibi konularda çok şey öğrendiklerini ve bilgi sahibi olduklarını kaydetti.


Helenistik döneme ait kandil üretimhanesi

Höyüğün 7 bin yılık bir geçmişinin bulunduğunu ifade eden Doç. Dr. Özyar, şöyle devam etti:

''Kazı çalışmaları sırasında çıkan her şeyi titiz bir şekilde belgeleyip, fotoğraflıyoruz. Çoğu açmada orta çağ katmanlarının sonuna geldik. Onun altına inmek üzere hazırlanıyoruz. 2 açmamızda da Roma Helenistik dönemine ait kalıntılar var. Bunlarda belki de en ilginç olanı kandil üretimhanesi bulduk. Aynı zamanda tiyatroda kullanılan masklar ile adak heykelcikler üreten bir üretimhane ve defolu malların atıldığı çukurları ortaya çıkardık. Epey bilgi sahibi oluyoruz.

Kazılarda ayrıca camdan yapılmış deney tüpleri, şişecikler, tunçtan yapılmış tıp aletleri buluyoruz. Bu bize burada kimyagerlik veya eczacılık yapıldığına dair bilgi veriyor. Zaten Abbasilerin tıp ve eczacılıktan bilgi sahibi olduklarını yazılı kaynaklardan biliyoruz.''

Kazı çalışmalarına aralarında yabancı ülkelerden arkeolog ve bilim adamları da olmak üzere 25 kişinin katıldığını bildiren Özyar, bu yılki kazı çalışmalarının 16 Temmuz'da sona ereceğini sözlerine ekledi.





Elaiussa Sebaste … Bir mektup, bir ağıt…

Abdullah Ayan  







İki limanımla Kilikya ticaretinin en önemli bölgesi olduğumda daha İsa doğmamıştı…

Emekleme çağlarımda Elaiussa dediler adıma..

2 bin yıl sonra beğenmeyip değiştirdiniz…
Oysa ne ben yabancınızdım ne de ismim…
Tadını, rengini şu çok iyi bildiğiniz, kutsal saydığınız zeytin’ den ödünç almıştım adımı…

Olba**’ dan kopup bağımsızlığımı ilan ettiğimde de milat dediğiniz tarihle tanışmamıştı dünya…

İnanmayan çalınanlardan geriye kalan sikkelerime baksın…
Sağlı, sollu salınan iki liman bu kıyılarda kaç kente nasip olmuş ki?

Bir tek ben sahiptim, Roma’ nın da göz bebeğiydim…

O kadar ki, unutulmaz August en güvendiğine, Archelaos’ a, emanet etti beni…
Çıkaramadınız galiba, anımsatayım:
Kapadokya’ yı Kapadokya yapan, tüm Kilikia’ ya  egemen olan kral…
Archelaos bir görüşte vuruldu bana…
İlk görüşte aşk bile hafif kalır…

Delil istiyorsanız inin derinlerime, Archelaos’ un kışlık sarayına rastlayacaksınız (aç gözlüleriniz beton apartmanlar dikmediyse tabii)…
2 bin yıllık o delice sevdanın izlerini başka nereye saklayabilirdim ki?

Hiç kimse beni onun kadar sevmedi, hiç kimse onun kadar değer vermedi bana…

Üstelik armağan edeni, bizi tanıştıranı da unutmadı.
Doğamı çok güzel yansıtan ilk adımın yanına Sebaste ‘ yi ekledi, August’ un hatırına…

Sebaste, yani ‘İmparator kenti’ oldu adım…
İskender’den beri Hangi Akdeniz kentine nasip oldu ki, imparatorlarla anılmak?

Ticarette bölgenin yükselen yıldızıydım artık.
Kıbrıs, Suriye, Mısır’ ın nabzı bende atıyordu.
İsa’ dan iki yüzyıl sonra artık ihtişamın zirvesindeydim.
Yağmaladıklarınızdan geriye kalan anıt mezarlar, tanıktır anlattıklarıma…

Zeytinimden damlayan altın renkli yağlar, üzüm bağlarımın şarabı…
Suriye tersanelerini var eden kereste benim kokumu taşıyıp götürdü karşı kıyılara…

Lamos*** çayının serinlettiği denizimden beslendi Kıbrıs’ ın balıkçıları…
Göğüs uçlarımda uzanan ‘Ada’ mın ışıkları canlılığımın timsaliydi, yıllarca göz kırptı, kıskandırdı yanı başımda salınıp duran Korykos’ u ****  …

Her güzel gibi önce olgunluğun tadına vardım, ardından acımasız yaşlılık.
Mevsimler gibi anlayacağınız…
Mahzun hâzanın ardından kış…

Limanım kumlarla doldu, ‘ada’ m kıyıyla buluştu...
Tüm Kilikia ile birlikte önce Sasani Kralı Şapur’un saldırıları ardından Isaurialılar hoyrat çizmeleriyle çiğnediler dört yanımı.
Bizans İmparatoru Anastosis yetişmese erkenden ölecektim.
Isaurialılar’ ı cezalandırması, yalnız beni değil Kilikia’ yı da ayakta tuttu bir süre daha…

Rakibem Korykos ile birlikte zamana meydan okuduk, uzunca süre kucak açtık insanlığa…
O daha güçlü çıktı, bense direnemedim denizin taşıyıp getirdiği kumlara…





Ölümleri andıran, bin yılı aşkın uykuya yattım…
Depremler daha derinlere gömdü  benden kalanları…
Zemini halı desenli mozaikle süslü hamamım, sarnıçlarım, 23 sıralı tiyatrom…

Tiyatronun yanı başında ölüme yatarken bile korumaya çalıştığım o güzelim agora…
Tam bin beş yüz  yıl direndi, korkuttu hırsızları agoranın girişindeki aslan başlı çeşmeler…

Tepelerimde yağmur bulutlarına selam duran eşsiz güzellikteki tapınak… 
Kilikia’ nın en zengin Nekropol alanına sahip olduğumu itiraf ediyor bilim adamları..
Hele bir bulvarı andıran yolun iki yanında geçenleri bugün de selamlayan mozoleler…

Lamos deresinin soğuk sularını  bana ve komşum Korykos’ a taşıyan narin su kemerleri…
Dile kolay, bin beş yüz yıl uyanmayı, uyandırılmayı bekledim.

İstedim ki, anılarıyla beni bunca zaman avutan, Archelaos’ a benzer sihirli bir dokunuşla açayım gözlerimi..

Yok olacağımı zaman zaman düşündüm de, insanlığın böylesine geliştiği bu çağda, en aç gözlülerinizin, acımasız hoyratlıklarıyla saldıracakları aklımın ucundan geçmezdi.

Oysa ne de güzel başlamıştı şu son elli yılın ilk uyanış günleri…
Kaybolan üzüm bağlarıma ağlamaya hazırlanırken, yerlerine dikilen limon ağaçlarının kokusunun sarhoşluğu sardı her yanımı…

Hemen ardından ilk darbeyi yedim ama..
İnsanların üzerinden geçeceği yol hatırına tam ortadan ikiye ayırdılar gövdemi…
Açılan o yollar öncelikle mezar soyucularını bedenime…
Arsızca koynumda sakladığımı  sandıkları hazineleri arıyorlardı…

Oysa çiğnedikleri vücudumun değerini bilselerdi, dokunmaya korkarlardı tenime.
Agora’ nın ana kapısını  süsleyen aslan başlı çeşmeleri söküp götürdüler, mozoleleri parçaladılar…

Hepsine ama hepsine dayanırdım, son on yılda uğradığım insanlık ayıbı saldırılar olmasa..

Kral Şapur bile böylesine hoyrat değildi bana karşı…
Son iki bin yılın insanlığı  geliştirdiğini söylediğinizi duyar gibiyim.

İyi de bu doğruysa, Şapur’ a rahmet okutan bu gaddarlığınız neyin nesi?









Bir zamanlar güzelliklerimizle kapıştığımız Korykos ile şimdi her gün daha farklı tecavüze uğrama öyküleri anlatıyoruz birbirimize, ne acı. 

Beni korusun diye çıkardığınız o yasaları hiçe sayanlara karşı bu korkularınızı ne besliyor?

Daha da önemlisi uygulamayacağınız yasaları neden çıkarırsınız?

Nasıl da umutluydum oysa…

Bin beş yüz yıllık uykumdan uyandığımda, tozlarımı alıp, dokunmaktan korkan saygıyla, koluma girip gün ışığına çıkaracağınızdan öylesine emindim ki…

Gözlerimi kırpıştırırken hasret kaldığım güneşe, yanımda insanlığın güven veren varlığını hissetmek…
İki bin yıllık varlığımı, yap satçıların utanç anıtlarından beter beton çirkinliklerine teslim ederken hiç mi vicdanınız sızlamadı?

Ben tüm insanlık yararlansın, dünya gelip görsün diye gizledim onca güzelliği…
İnsanlığın yaşadığı bunca acı deneyim hiç mi ders olmadı size?
Ortaya çıkaracağınız dokularım ve bugüne sakladığım güzelliğim hepinizi zengin etmeye yeterdi…
Siz bunun bile farkına varmadınız…
Hiç kimse gözlerini kaçırmasın…
Hepiniz suçlusunuz…

Yerel yönetimlerinizle, merkezi idarenizle, Valileriniz, belediye başkanlarınız, yargıya saygısız yatırımcılarınız, duyarsız sivil toplum örgütleriniz…
Kaçan, suçüstü yakalanan, görmezden gelinen, “yaptım işte, var mı diyeceğin” kadar…

Hepinizle hesaplaşacağım günün birinde…
Artık çok geç, bu kez gerçekten ölüyorum…

Yeni bir deprem gelip bu insanlık ayıbını, yüz karası utancı temizleyinceye kadar, tabiat intikamını alıncaya kadar, yarattığınız bataklık hepinizi boğuncaya kadar ben yokum…

Gün gelir, bir yerlerde hesaplaşırız nasılsa…
Adıma sikke bastıranlara teslim olmadım ben…
Size mi olacaktım?…

Yine de kahrediyor beni son zamanlarda yaşadıklarım…
Binlerce yılda biriktirdiklerime, çalınan emeklerime yanıyorum.

Keşke değseydiniz…Böylesine vefasız, geçmişe saygısız ellerde tükenmek yakıyor her yanımı…

İsyanım bunadır, kahırdan asıl öldüren de… 


Meraklısına:
*Elaiussa Sebaste= Ayaş
** Olba= Uzuncaburç
***Lamos= Limonlu
****Korykos= Kız Kalesi
























File:Ayaş.jpg

Diğer Fotoğraflar İçin....
Free Hit Counter